Yusuf KAMBUR

Tarih: 04.08.2025 10:38

BİZ MÜSLÜMANIZ

Facebook Twitter Linked-in

Hz. Peygamber’in (sav) ifadesiyle, “Kıyamete yakın zamanda yıllar aylar gibi, aylar haftalar gibi, haftalar günler, günler saat gibi ve saatler de bir çıra tutuşturma anı gibi kısalacak.” Bir başka ifadeyle “zaman su gibi akacak.” Böyle bir zamanda yaşayan Müslümanlar olarak nelere dikkat etmeliyiz?

Dünya ve ahiretimizi berbat etmemek adına; bize emanet olarak bahşedilen bu ömrü heba etmemek, hayatı hesabı kolay verilebilir kılmak, umduklarımıza nail korktuklarımızdan emin olmak, muhteşem zafere ulaşmak, müminlere vadolunan saadet yurdu cenneti kazanmak ve nihai hedef olan “Allah rızasına nail olmak için” nelere dikkat edelim? 

Mesela; Bir Müslümanın eğlenmeye, gezip tozmaya, yüzmeye, gülüp oynamaya, modayı takip etmeye, örf adetlerine bağlı kalmaya, marka giymeye, yiyip içmeye, özgürce yaşamaya hakkı yok mudur? 

Hayatı dolu dolu yaşama hakkı yok mudur? Özgürce hareket etmeye hakkı yok mudur? Hayatı “bir lokma bir hırka” anlayışıyla mı geçireceğiz?

Elbette hayır. Dünyanın tüm nimetleri hatta kâinatta var olan her şey “insanın huzur ve mutluluğuna amade kılınmıştır.” Dünya nimetlerinden istifade etmeyi en çok hak edenler de başta iman edenlerdir. Efendimizden (sav) bir rivayete göre, “Şüphesiz Allah, verdiği nimetlerin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır.” Dünya nimetlerinden istifade konusunda ölçü gayet açık ve nettir:

“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri kendinize haram kılmayın.Fakat dünya zevklerinden faydalanacağım diye Allah ve Rasulü’nün koyduğu helal haram çizgisini de aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”(Maide: 5/87) 

Evet, zaman hızla akıyor devr-i deveran ediyor. Bu durum kıyametin küçük alametlerinden sayılmıştır. Ruhlar âleminden başlayan yolculuk devam ediyor. Durdurulamaz bir hızla yolculuk var. Bu durumda şu soruları kendimize soralım:

-Nereye gidiyoruz?

-Neden gidiyoruz?

-Nasıl gidiyoruz?

-Ne olarak gidiyoruz?

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Şairin neyi kastettiği kendi sırrı olarak kalsın. İman edenler açısından hiçbir hayat gemisi meçhule/hiçliğe/yokluğa/bilinmezliğe asla kalkmıyor. Aksine ‘dönüşünüz banadır’ buyuran Yaratıcı yüce makamadır yolculuk.

Nereye gittiğimiz, niçin gittiğimiz ayan beyan bellidir. Nasıl gittiğimizi, ne olarak gittiğimizi sorgulamalıyız. Gidişimiz kesin de Ebu Cehil gibi mi gidiyoruz Ebu Bekir gibi mi bunun kararını vermemiz lazım. “Biz her insanın talih kuşunu/kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” ayeti bu gerçeğe işaret eder.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden. 

Gidenlerin hepsi çok mutlu oldukları için değil “geri dönülmez bir yola girdikleri için dönemiyor.” Geri dönebilmek için ne pişmanlıklar yaşadıklarını Kur’an defaatle beyan ediyor.

Müslümanlar olarak “kelime-i şehadet” getirmekle Müslümanlığın tamamlandığını düşünüyor ve bu düşünceye göre hayatımızı tanzim ediyoruz. Bu anlayışa göre “Müslümanlığın başı da sonu da kelime-i şehadettir.” Bunun böyle olmadığını Hz. Peygamber (sav): “Allah’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol!” sözüyle ortaya koymaktadır.

Gelelim baştaki sorulara. Müslümanın özgürlük anlayışı, dünya nimetlerinden faydalanması, eğlence ve spor, moda, örf ve adetler ve dahi hayatın tüm imkân ve nimetlerinden faydalanma şekli “Allah’ın koyduğu Hz. Peygamberin (sav) örneklik ettiği sınırlar çerçevesindedir.” 

Müslüman gibi düşünecek, Müslümanca hayal edecek, mümince bakacak, Müslümanca eğlenecek, dünya nimetlerinden istifade edecek, helal haram sınırlarına azami derecede uygun davranacaktır.

En çok dikkat etmemiz gereken husus, “Sözlerimiz, davranışlarımız ve ahlakımız imanımızı yalanlamamalıdır.”

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —