Bugüne kadar kişisel bir yarışın içinde hiç olmadım.

Tek istisna şu olmuştu.

Köyden okumak için “Çayeli’ne 9 Mart İlkokulu'na” gelmiştim amca çocuklarımla birlikte.

Bir “23 Nisan Bayramı” nedeniyle okulumuzu “Çayeli Meydanındaki” törende temsil edecek talebeyi seçmek için şiir yarışması düzenlenmişti.

Bende bizim sınıfı temsil için o seçmelere katıldım.

Çayeli 9 Mart İlkokulunun sınıflarından birer öğrencinin katıldığı o seçmelerde, kendimce güzel okuduğum şiirimle seçilemedim!

O yenilgiden sonra bireysel anlamda hiçbir yarışmaya da katılmadım.

Şunu da söyleyeyim.

O seçmeleri kazanamama nedenim şuydu. Köyden geldiğim için aksan sorunu yaşıyordum ve kelimeleri doğru dürüst telaffuz edememekten dolayı yarışmayı kaybetmiştim!

Bu girişi yapmamdaki sebep son yerel seçimlerden sonra iş başına gelen muhtardan belediye başkanına kadarki yerel yöneticilerin seçimlerden sonra yaptığı ve yapamadığı icraatlarıdır!

Bir işte başarılı olabilmek için yola çıkan herkes kuşkusuz yaşadığı cemiyeti tanımak ve onun sorunlarını bilmek zorundadır.

Ve tabii buna bağlı olarak hizmet götüreceği ”insanları da tanıması” şarttır!

Köye gidiyorsun köy ve yayla yollarımız çok kötü!

İlçeye iniyorsunuz arabanızı park edecek yeriniz yok.

Büyük kente geliyorsun caddeler sokaklar delik deşik!

Niye böyle diye sorunca da; “yıllardır ihmal edilmiş” masalı dinliyorsun yeni seçilen idareciden!

Kendimi bildim bileli her seçim sonrası gözlemlediğim bu durumun baş kabahatlisi “seçme yetkisini” “ideolojisi bana yakın” diye “yanlış yönde kullanan” vatandaşın kendisidir!

Ne olursa olsun, insan, insanca yaşamak ve hizmet almak istiyor.

İkiyüzlülük, adam kayırma, ben yaptım oldu mantığının hâkim olduğu her yerde başarısızlık kaçınılmaz olmaktadır.

Seçilmek için meydan yerine çıkan kişileri hakkıyla tanımadıktan sonra, onunla birlikte atılacak her adım ve çıkılacak her yol doğru yol değildir.

Genel anlamda zaten bu ülkenin yöneticileri ne kendilerinin ne de yaşadığı cemiyetin meselelerine vakıftırlar!

Daha yeni iktidar partisinin bir yetkilisi ekonomik durumun kötüleştiğini söyleyen bir çiftçiye “cep telefonu” üzerinden çekidüzen vermeye, kendi yetersizliğine kılıf bulmaya çalışmıştır.

Onun için milletin meselelerini ucuz polemikler yaparak ve suçlayarak dil kullanarak çözmek asla mümkün değildir.

Hayretle müşahade ettiğim bir noktadır.

Özellikle seçimlerden sonra yerel siyasetçilere sorunları anlatma ve sonuç alma noktasında değil bizim insanımız. Bu durum en küçük yerleşim yeri köylerde de aynı büyük şehirlerde de ayni maalesef. Ben bu konuyu o kadar dert edinmişim ki, yaşadığım şehir olan İzmir’de, sürekli eksik gördüğüm sorunları dillendirmeyi ve yetkililere ulaştırmayı gaye edinmişim!

Aslında dert çok büyük!

Kime nasıl ne şekilde anlatacağız bu dertleri, doğrusunu isterseniz bilmiyorum!

Biliyorum ki “kendim yazdım kendim duydum” düşüncesinden öteye geçmeyecek bu yazımda!

Bu konularda sorunları çok iyi bilen, benim gibi sosyal medyada çok yazan çizenin olduğunu biliyor ve izliyorum, ama bütün bu “yol gösterici” düşüncelerin hayata yansıyacak tarafının da olmadığını üzülerek görüyorum.

Tamda bu noktada “olumlu ve olumsuz” iki örnek vermek isterim.

Birinci örneğim Rize’den.

Çayeli Senoz Vadisinde bulunan tarihi “Yeşiltepe Kemer Köprüsü” işgüzar bir yol müteahhiti yüzünden hasar gördü. Senoz Vadisi ayağa kalktı. Seçilmiş muhtarları ve sivil toplum örgütlerini göreve çağırdı. Ve nihayet köprü yeniden elden geçerek aslına uygun restore edildi.

İkinci örneğim ise İzmir’den.

İzmir’in en güzel yerlerindendir Konak İlçesinin merkezi olan bölge. Her gün binlerce insanın ziyaret ettiği, resim çektirdiği Konak Saat Kulesinin yaklaşık beş yüz metre ilerisinde harabelik bir alan var. Üstelik bu harabeliğin tam yanında İzmir Müzesi de var.

Yıllardır bu alanın temizlenip, yıkılması gereken harabe halindeki binaların ortadan kaldırılarak buraların yeşil alan yapılarak İzmirlilerin hizmetine sunulmasını isterim. Zaman zaman bu alanın görüntülerini çekip sosyal medyada da paylaşırım. Maalesef tam 17 senendir İzmir Körfezine kuş bakışı gören bu alanla ilgili bir adım atılmaz ve daha hazini duyarlı diye bildiğimiz İzmirli sırf ideolojilerinden dolayı bu alanı “temizleyemeyen” seçtikleri başkana hesap sormaz/sormak istemezler!

Yaşadığımız yerlerin özlemini duyduğumuz kalkınma düzeyine ulaşması için seçtiğimiz idarecilere, seçildikten sonra vaatlerini hatırlatmak ve hesap sormak vatandaş olarak önceliğimiz olmalıdır.

Şikâyet etmek yerine hesap sormak ahlakı bir duruştur aynı zamanda.

Giriş cümlemde yazdığım gibi “kişisel anlamda her hangi bir seçime girmemeyi” prensip haline getirmişim olsam da, kendisine güvenerek seçimlere giren ve seçilen idarecilere hesap sormayı kendime görev telakki ederim!

Bir şiiri düzgün telaffuz ederek okuyamayan öğrenci “haklı olarak” okulunu temsil edemiyorsa, iddialı bir şekilde vaatlerde bulunarak aday olan yerel yöneticilerin çok titiz seçilmesi ve seçildikten sonrada koltuğunun hakkını vermesi vatandaş olarak hakkımız diye inanıyorum.

Son olarak bu yazıyı bana yazdıran gerçeklerden bir tanesini de ifade etmek isterim; Başköy’de ki “tarihi su değirmenin” bakımsız halinin resimlerini görünce gerçekten çok üzüldüm ve başta kendim olmak üzere köyümdeki herkese çok kızdım!

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.


Osman Kurt
11.02.2021 13:33:53
Belediye başkanları seçilene kadar herkesin arkadaşıdır seçildikten sonra kimseyi tanımayan kimselerdir.

Yahya Efendi
11.02.2021 14:31:55
sadece belediye başkanları değil seçimle gelen çoğu kimsenin koltuğa oturduktan sonra duyma yetisini kaybettiğini biliyoruz

Alparslan
15.02.2021 10:34:56
Her şey bir yana,kendi köyünüzdeki değirmenin bakımsız kalmasını bir türlü anlayamdım.Köyünüzde kimse yaşamıyormu,muhtarınız yokmu?

Seçtiklerimiz sesimizi duymuyor!

Abdurrahman Akın

11.02.2021 11:19:58

240