“Kar Resimlerim” isimli makalemde demiştim ki;

Çocukluğumuzdaki muhteşem kar resimlerinin içinde kışın köye gelen “kalaycılar” ve artumciler de çok özel bir yere sahiptiler.

Daha önce de ifade ettiğim gibi; biz çocuklar için köylerde yaşadığımız kış maceramız, “kalaycı ve artumcilerin gelmeleriyle başlayan ve “kar çiçeklerinin” açmasına kadar devam edecek olan, içinde olağanüstü hikâyeler barındıran unutulmaz zaman dilimleriydi.

Daha önce yazmış olduğum gibi köylerimize gelen “Kalaycılar” yaptıkları işin mahiyeti ile biz çocukların görsel anlamda merakını giderirdi.

Artumciler ise sadece görsel anlamda değil en sevdiğimiz “kurabiyelerin”, renkli çikletlerin, kızların ise saç tokası, boncuk, helon ve tüm çocuklar için çeşit çeşit “oyuncakların” ayağımıza kadar getirildiği kış aylarının çok özel günleriydi.

Artumcilerin her kış köye gelmelerinin daha öncesini, yayla zamanlarında Kaçkar Dağların en yüksek zirvelerinden olan Baldaş Dağının” eteğinde kurulan Şemkehot Yaylası günlerine gitmek gerekir.

Çünkü biz çocukların yaylalarda çok sevdiğimiz “fişek (boş kovan) toplama ve oynama oyunu, Artumcilerin Senoz Vadisi köylerine gelmesiyle bire bir ilişkilidir!

“Fişek toplama” ve “fişek oynama” yaylalarda çocukların en sevdiği oyunlardandı.

O yıllarda hemen hemen her yetişkinin belinde tabanca olurdu.

Köylerin ve yaylaların dolu olduğu zamanlara ait olan bu “tabanca taşıma alışkanlığı” bazı insanlar tarafından yadırgansa da bizim hayatımızın bir gerçeğiydi.

Tabanca atmak”, köylere, karlı dağlara, yaylalara selam vermenin bir aracıydı aynı zamanda.

Çocuklar Şemkehot Yaylasına çıktıktan sonra, dört gözle Behur Zamanının” gelmesini beklerlerdi.

Behur Kafilesi ile gelen babaları, amcaları, ağabeyleri, komşuları, Heyilig’de görüldüğünden itibaren “tabanca ile donanma başlatır geldiklerinin selamını verirlerdi!

Yaylada bulunanlarında karşılık vermesiyle birlikte, yaylanın çiçekli ve otları üstüne düşen “boş kovanları kapma yarışı başlardı” çocukların arasında.

Yaylanın hemen girişinde bulunan İki Derenin arasından ve Sazlık’tan geçerek Salağpurun Puğarına ulaşan Behur Kafilesi en sonunda Hoveniç’e ulaşır ve işte tam o anda binlerce mermi tabancalardan havaya doğru atılmaya başlanırdı.

Onlarca çocuk dizlerinin ve ellerinin üzerinde yere düşen boş kovanları avuçlayarak ceplerine ya da ellerinde ki naylon poşetlere doldurmaya çalışırlardı.

Toplanan boş kovanlar dolu mermilerin boşalan boş kutularına doldurulurdu.

Yaylanın çocukları bir yayla zamanı boyunca, met-değnek, futbol, lonç, biçkilik ve bir de “fişek çekmece oynu oynarlardı.

Biz birçok sene evin çocukları olarak yaylaya dört kişi birlikte giderdik.

Amcaoğulları, Ali, Mustafa, Osman ve ben birlikte yaylaya giderek “çobanlık yaptık.”

Tabii sayımız kalabalık olduğundan onlarca boş “fişek kutusu” doldurmuştuk.

Bu kadar çok fişek kutusuna sahip olmak demek, kışın gelen Artumcilerden istediğimiz her şeyi alabilmemiz demekti.

Şimdi niye yaylaları, tabanca atmayı ve çocukların fişek toplamasını anlattığımı anlaşılmıştır sanırım.

Sonbaharla birlikte okullar başlar, okulların ara tatilinde ise bütün Senoz Vadisi köylerindeki çocuklar eğer bizim gibi Çayeli merkezde okula gidiyorsalar “karne tatili” için köylerine gelirlerdi.

Kar köye yağmaya kış kendini iyiden iyiye göstermeye başladığı zaman çocukların gözleri yollarda kalırdı.

Artumcilerin gelişlerinin geciktiği her bir gün bizim için karamsarlığa sebep olurdu.

Daha sonra anlayacaktık Artumcilerin neden kar çok yağdığı, yolların kapandığı zamanlarda geldiğini!

Çünkü “boş kovanları” almak/ satmak yasak olduğu için artumciler köy yollarının kardan tamamen kapanmasını bekler öyle gelirlerdi köylere.

Onun için, o zamanlar nereden çıkıp bu kar tipi de köye geliyorlar diye hayalet gibi insanlar olan artumcileri hiç merak etmezdik.

Bazı cesaretli artumcilerin sonbahar aylarında da köye geldiklerine şahit olurduk.

Yaylaların “geriye göçünden” sonra, riske girerek köylere gelirlerdi.

Taze taze gelen “boş fişek hâsılatı artumcilerin iştahını çok kabarttığı için riske girerek sonbaharda köye gelmeleri bugünden baktığımda anlaşılır bir şeydi.

Yazıyı kaleme alırken aklıma Başköy Orta Mahallede, “ahşap evlerin” arasında bulunan elma ve armut ağacının altında “artumcilerle olan alışverişimiz gözümün önüne geldi.

Artumciye evden bir iskemle getirmişiz oturmuş.

Biz köyün çocukları ellerinde kutu kutu fişekle artumcinin başına toplanmışız.

Artumcilerin sepetlerinden gözümüzü alamıyor ve bir an önce alışverişin başlamasını sabırsızlıkla bekliyoruz!

Şunu da söylemeliyim,Artumcinin sepetinin içi çok güzel kokardı.

Yiyecek çeşitleriyle birlikte diğer eşyaların iç içe konulduğu, kola takılan (çiçekçi kızların koluna taktığı sebet gibi) sepetlerin içinde yok yoktu!

Mahallenin buligleri(kızları) de çok sevdikleri “boncuk, punç, helon, ayna ve tarak almak için biriktirdikleri harçlıkları harcamaktan çekinmezlerdi.

Bir de köye gelen artumciler, eski kullanılmış “kara lastikleri de alır, karşılığında kızların istediklerini verirdiler.

Artumcilerin köye geldiğini duyan genç kızların evlerin içinde eskimiş, daha kullanılmayan kara lastikleri yana yakıla aradıklarına çok şahit olmuşuz.

Büyüklerinde artumcilerden alışveriş yaptıkları da olurdu.

Kurutulan arap, kapak çekirdeği” ve eski kullanılmayan giyim eşyaları karşılığında, evin ihtiyacı olan plastik kova, leğen, mandal, bel lastığı gibi evlerde kullandığımız eşyaları alırlardı.

Artumci demek zaten artırılan ve kullanılmayan eşyaları alan kimseler demekti.

Bunu daha sonraki yıllarda ancak anlayabilmiştik.

Köye gelen Artumciler ve biz çocuklarda bu alışverişten büyük keyf alırdık.

Çünkü her iki taraf içinde çok karlı bir işti yapılan alışveriş.

Senoz Vadisindeki köylerimize yüzyıllar boyuKalaycılar”, Artumciler geldi ve gittiler.

Bu gelenekler artık eskide kaldı, bugün yok artık.

Kalaycılık şehirlere göç ve mutfaklarda kullandığımız tencere ve tavalarımızın türlerinin değişmesiyle nerdeyse tüm ülkede tamamen yok olmak tehlikesi ile karşı karşıyadır bugün.

Artumcilik geleneği, 12 Eylül Askeri Darbesi ile birlikte çoktan tarihe karışmıştı!

Darbeden sonra, silahlarını devlete teslim eden yahut saklayan insanlar uzun zaman “tabanca atmayınca” ve köylerde ve ya yaylalarda “fişek toplayan” çocuklar kalmayınca, köylerimize de artumciler bir daha gelmez oldular!

Bütün gelenekler, örf ve adetler zaman içerinde kabuk değiştirir ve ya yok olur.

Köy Düğünleri, Yaylalara Göç, Behur’a Yolculuğu, Eğraluk yapmak, Kalyacılık ve Artumcilik geleneği de yok olan geleneklerimizdendir.

Bizim zamanımızda cümlesini neredeyse hepimiz bol bol kullanırız.

Öyleyse, güzel olan, aileyi, köylüyü birbirine daha da yakınlaştıran güzel geleneklerin yok olmaması için bizlerde elimizden geleni yapmalıyız diye düşünüyorum.

Onun için bazı geleneklerin ölmesine gönlümüzün razı olmaması gerekir.

Bunların en önemlilerinden, korumamız gereken geleneklerden birisi de bayramlar da köylerimizde yaşadığımız “Bayramlaşma Geleneğimizdir.”

Özellikle “dini bayramlarımızda” ne yapıp edelim köylerimize gidelim.

Kapitalizmin bize dayattığı bireysellikten ve bencillikten sıyrılarak, hala ayakta duran ahşap köy evlerimizde” bayramlaşma geleneğimiz gibi güzel geleneklerimizi yaşatmaya devam edelim.

Artumcilik Geleneği” ise; köylerde kışın kalınmayınca ve daha önemlisi, teknoloji ve iletişim çağına girdiğimiz için yıllar önce bitmişti zaten.

Buna rağmen artumcilik geleneği”, “kışın köylerde artumcileri gören kuşakların hafızasında” tatlı bir anı olarak ölünceye kadar yaşamaya devam edecek.

Ben ise bir daha yaşamamız imkânsız olan kışın köylerimize gelen artumcileri yazarak çocukluğuma ve geleceğe selam yollamak istedim.”


Fatma Akmeşe
24.01.2022 10:31:43
Belki okuyana basit geliyor olabilir anlatılanlar, ama bence çok önemli gelenekler bunlar. Kaybettikçe kendimizde kayboluyoruz.

Alparslan
24.01.2022 13:44:24
Değerli dostum kalemin yüreğin var olsun, bizi eskilere götürüyorsun sürekli.

Metin Yılmaz
25.01.2022 08:52:58
Geleneği insan yaşatır, insan yoksa gelenekte yoktur. Biten zamanın gerisinde kalan geleneklerde ısrar etmemekte lazım diye düşünüyorum. Hikayeleştierdiğiniz bu yaşanmışlıklar hakikatten insanı alıp bir yerlere götürüyor. kalaminiz var olsun

Nurten
25.01.2022 11:27:04
Geleneğe sahip çıkmak, geleceğe sahip çıkmaktır..

Nerde “Artumcilerin” geldiği o kış günleri!

Abdurrahman Akın

22.01.2022 15:02:17

622