Yıllarca Rahmetli “Necmettin Dedemin” bire bir anlattığı her şeyi zihnime yazmaya çalıştım.

Unuttuğumuz onlarca yaşanmış hatıraların kaydını Dedem yaşarken dinlemiş birisi olarak zaman zaman da sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.

Daha önce onu anlattığım “Profesör Dedem” yazımda da ifade ettiğim gibi;” Dedem gayet ciddi, bu ciddiyetin altında, sanki kendisine gözyaşı uğramaz hissi veren çehresine rağmen, yüreğinde gizli bir kıvılcım noktasının varlığını onu deşenlerce müşahede edilen bir insan...” Anlatacağım hikâyeyi ondan duyduğumda ki ruh hali yüreğinde ki merhamet duygusunun ne denli derin ve hisli olduğunu bana göstermişti.

Rahmetli Dedemin anlattığı hikâyenin duygusunu, Dünyanın bütün hayvan hakları savunucuları bir araya gelseler verebilirler mi bilmiyorum, ama Faik Dedenin hikâyenin sonunda ki cevabı hepimizi kendimize getirmeye yeter sanıyorum!

Hikâyemiz “Cağak” ve “Parağol” köylerinin birlikte gittikleri “Şarinçor Yaylasında” geçiyor…

Bu iki köy, ineklerinin birbirlerinin otlaklarına girmemeleri için her yıl düzenli olarak “korucu” tutmaktadırlar…

O yıl korucu olarak Cağak’tan rahmetli Topalın Faik Dede ile Miktadın Mehmet Dayı seçilmişlerdi…

“Koruculuk” bizim yayla kültürümüzde çok önemli bir yer tutardı eskiden. Korucuların çok önemli bir görev ifa ettiğini söyleyebilirim. Korucu seçilen kişiler köylerinden en az bir ay uzakta kalır ve bu işi belli bir ücret karşılığı yapardı.

Şarinçor Yaylasına gidince ilk iş olarak kendi otlaklarını koruyan çitleri (ferağtı) tamir etmişler ve koruculuk görevlerine başlamışlardı…

Gel zaman git zaman bir gün Mehmet Dayı(yaşça Faik Dededen çok küçük)kendi otlaklarında karşı köyün ineklerinin otladığını görüyor!

Otlağın çevresine kurmuş oldukları çitlerinde bir yerden bilinçli olarak açıldığını ve sanki ineklerin özellikle korumaya alınmış kendi otlaklarında otlamalarının önünün açıldığına şahit oluyor!

Mehmet Dayı, önce korudukları otlaklarından inekleri çıkarmış sonra da açılan çitleri yerine koymuş. Ve başlamış diğer korucu arkadaşı Faik Dedeyi aramaya…

Sağa sola bakmış görememiş. Eve doğru yönelmiş, içeri girmiş, birde ne görsün, Faik Dedemiz camın kenarında ayaklarını uzatmış dışarıyı seyrediyor!

Mehmet Dayı, biraz sitemle karışık şunları söylemiş Faik Dedemize.

“Amca, ben senin uyuduğunu sanıyordum, oysa uyumuyorsun, görmedin mi ineklerin bizim otlağa geldiğini, üstelik birisi de kurmuş olduğumuz çitleri kaldırmış ki inekler daha rahat girsin içeriye ve otlasınlar. Ama sen buradasın ve görmene rağmen hiçbir müdahalede de bulunmamışsın? “

Merhum Faik Dedenin cevabı çok merhametli ve anlamlıdır!

”Sana ne dilsiz hayvanlardan, bırak gönüllerince otlasınlar!

Görmüyor musun ki kendi otlaklarında çimen kalmamış. Ben bilinçli olarak o çitleri açtım ki gelsin karınlarını doyursunlar!

Sana ne oluyor ki hayvanları oradan kovuyorsun!”

Faik Dedenin sadece insan değil hayvan sevgisine de hayran olmamak elde değil! Rahmetli Necmettin Dedem hikâyeyi anlattıktan sonra demişti ki; “Rahmetli Faik Amca çok farklı birisiydi. Onu tanımakta ve ayni köyde komşuluk etmek bizim için büyük bir mutluluktu…”

Merhamet etmek, insanlara ve hayvanlara şefkatle muamele etmek yaradılıştan bizlere bahşedilen en ulvi duygulardan birisi olmasına rağmen, günümüzde yaşadığımız “hayvanlara karşı yapılan işkenceler” insan olma vasıflarımızla hiç bağdaşmamaktadır. Oysa atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan hastahaneleri, kuş evleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir. Rahmetli Faik Dedemizin ineklere karşı gösterdiği merhameti bugün hangimiz kolay kolay düşünebiliriz ki!

Türkiye’de maalesef sokak hayvanlarına karşı büyük bir nefret oluştu son zamanlarda. Sadece yaşadığım İzmir’i bundan bağımsız görebilirim. Gerçekten İzmir’de yaşayan insanlar sokak hayvanlarına karşı merhameti ve sevgiyi en üst seviyede yaşamakta!

Bu güzel hikâyeleri gelecek kuşaklara ulaştırmayı kendisine görev bilmiş ve merak eden herkese anlatmış olan Necmettin Dedeme Allah’tan rahmet diliyorum.

Söz uçuyor ama yazı kalıcıdır. Onun için ben de sizlere bu hikâyeyi anlatmak istedim. Şunu da ifade edeyim ki çok nasıplıydım!

Bu ve buna benzer onlarca yaşanmış hikâyenin yılın belli dönemlerin de olsa geldiği İzmir’de, Dedemle baş başa kalarak dinleyebildim yıllarca. Rahmetli Dedemle sohbet ederken geçmişten günümüze yaşadıklarından edindiğim izlenim ve tecrübelerinden bol bol istifade edebiliyordum…

Bugün benim Dedem yok hayatımda; ama siz, siz olun etrafınızda ki yaşlı değerlerimizin kıymetini bilin!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…

.


Mustafa Aydın
24.06.2018 15:24:47
Eski insanlar bir başkaydı gerçekten. Ben Faik dedenin tavrini destansı buldum. Merhamet edilmeyene merhamet edilmez.

nurten
25.06.2018 12:20:54
Anlattığınız bu hikayelerin hepsi başlı başına bir sinema filminin konusu olacak güzellikte. Dedenize rahmet dilerim. Özellikle Faik dede nasıl bir gönül insanıymış gıpta ettim.

Alpaslan
25.06.2018 16:21:35
Dostum gözlerim yaşardı okurken,kalemin yüreğin hep var olsun.

Ahmet Mert
26.06.2018 09:46:05
Hayvan işkencelerinin gündemde olduğu bu dönemde nefes aldırdı yazınız . Eski insanların daha merhametli olduğuna bende hep inanmışım.

Ahmet kibar
16.01.2019 17:05:34
Rahmetli Feyzi hoca biz.yaylaya giderken kapılarda dolaşırdı köyün büyükleri ziyarete gider bilgi alırlardı o zamanlarda emekli maaşı feyzi hoca , dedem yunus kibar ve beğoli müfti maaş alırlardı ileriyi görebilen insanlardı hepsine Allah rahmet eylesin

Yusuf Ziya uzun
23.06.2023 17:33:48
Abdurrahman bey Rabbim dedenize gani gani rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Üniversite bitirmekle olmuyor. Ceddimiz ahlaki, insani yönden bu günün medeniyeti karşisinda çok çok ilerde idi. Keşke o güzellikleri bizde yaşayabilsek. Yazılarınızı büyük bir zevkle okuyorum. Anılara devam inşaAllah

“Merhametin olmadığı yerde insan yoktur!”

Abdurrahman Akın

23.06.2018 07:57:39

46