Abdurrahman Akın

Tarih: 26.09.2019 07:35

Zaman aleyhimize işliyor!

Facebook Twitter Linked-in

 Yaşadığımız bu dönemde, değil okumuş yazmış insanların, sade bir vatandaşın bile iktidarı eleştirmesi karşısındaki tedirginliğini nasıl izah edeceğiz!

Düşünen, düşündüklerini kaleme alıp kamuoyuyla paylaşan, ülkede ki gördüğü olumsuzluklar karşısında susmayanların neler yaşadıklarını hep birlikte yıllardır görüyoruz!

Sosyal medyanın hayatımıza girmesinden sonra bu tedirginlik daha bir görünür oldu!

Muhalif olan insanlar ister istemez ya havadan sudan bahseder oldu ya da “dini referanslara “ başvurarak şu an ki iktidarı savunan insanlara karşı aynı dili kullanarak cevap verme yoluna gittiler!

Onun için daha önce ifade ettiğim gibi; “Türkiye Cumhuriyetinin siyasi tarihinde dinin bu ölçüde siyasallaştığı bir zaman dilimini ne okudum ne de yaşadım!” diyebilirim çok rahatlıkla.

Olayın en vahim tarafı da şudur;

İki tarafında seslendirdiği her itiraz karşısında, tutundukları tek dal maalesef mukaddes dinimiz olmuştur!

Ve üstelik “bu nasıl Müslümanlık” böyle diye de her iki taraf birbirini din üzerinden yerden yere vurmaktadır.

Bizim gibi azınlıkta kalan insanlar; yapmayın etmeyin bu gittiğiniz yol doğru yol değil dese de kimsenin bu sesi duymaya niyeti de yoktur!

Hatta bu kavgada ki duruşumuza bazılarının acıdığı, bazılarının da ellerini ovuşturduklarına şahit olmaktayız!

Son yıllarda gözümüzün önünde emperyalist güçlerin çevremizdeki ülkelere çekidüzen verme sevdası(!) bu topraklarda birbirimize olan muhabbetimizi örselediği bir gerçektir!

Bu durum o kadar açık bir gerçektir ki; aydınımızdan başlayarak, cemiyetin her kademesinde fikir üreten, söz söyleyen insanımızı tesir altına almıştır.

Ülkemiz “İslam Dünyasının” Batıya açılan kapısı olma nasibini kısır çekişmelere nasıl heba ediyor hep beraber görüyoruz!

Yönetenlerimizin yetersizliği, sanayicimizin menfaat düşkünlüğü, sorgulamayan-susan bu memleketin insanı gelecek kuşaklara hiç de iyi bir Türkiye bırakmayacaktır!

Doğal olarak bu tablo karşısında umutlarımız yıkılıyor ve bu güzel ülkeye dair olumlu düşüncelerimizin yerini karamsarlık alıyor. Ve bu durum yazılarımıza da ister istemez yansıyor.

Millet olarak; birlik ve beraberliğimizi başarılı kılmanın ilk şartının ne olduğunu unutmuş gibiyiz. Bu ilk şartı gizli açık her yazımda ifade etmeye çalışıyorum.

Bir kanadı eksik gibiyiz!

Sevgi ve hoşgörünün topraklarında sevgisizlik hüküm sürüyor maalesef!

Bu yüzdendir ki; yönetenle yönetilen arasındaki ciddi, samimi ve tutarlı diyaloglardan uzaklaşmışız, onun yerini riyakâr ilişkiler almış, sonucunda da hiç de hak etmediğimiz toplumsal sevgisizliğe zemin hazırlamışız!

Yazılarımın ana omurgasını oluşturan “milli refleks” ve onu oluşturan değer yargılarımıza atıf yaparak bir kez daha diyorum ki;

Doğrudur; bugün etrafımızda olup biten bin bir derdin(felaketin) mahiyetini anlamayan ve anlamak istemeyen ‘’sevgisiz insanların’’ sesi bu ülkede maalesef daha gür çıkabilmektedir!

İşte tam bu noktada “Anadolu Coğrafyasını” göz önüne alıyor ve şunları hatırlatmak istiyorum;

Hepimizin bir ailesi var.

Ana, baba, kardeşler, çocuklar, dayılar, halalar, teyzeler, kuzenler…

Daha sonra doğduğumuz köy, belde, il ve ilçemizin insanları…

Kısaca yakın ve uzak akrabalarla koca bir ülkenin can damarlarıyız biz bu coğrafyanın insanları olarak!

Ve elbette ülkemizin sivil toplum örgütleri, siyasi partileri, yazılı ve görsel medyası bu can damarlarına su taşıyan organlardır.

Hepsi bu ülkenin insanını mutlu kılacak çözümlerin, çarelerin peşindedirler ve öyle olmalılar da...

Birlik ve beraberliğimizi tesis etmek için kendilerince doğru olan ne varsa ortaya koymaları hayati önem arz etmektedir ülkemizin huzuru ve geleceği için.

Ancak o zaman kardeşliğimizi ve ülkemizin birlik ve beraberliğini pekiştirebiliriz dünden daha iyi bir şekilde.

Böyle düşünmez ve “eski tas eski hamam” diyerek yola devam edersek; oy kaygısının ve her türlü istismarın iç içe geçtiği bir Türkiye’de yaşamaya devam ederiz!

Görüşmek üzere Allah’a emanet olunuz…  


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —