Yusuf KAMBUR

“Gerçek şu ki, sen, (kalpleri kibir, bencillik ve günah kirleriyle kararıp) ölmüş olanlara hak çağrını duyuramazsın ve (ne kadar çırpınsan da, gerçeklerden) sırt çevirip uzaklaşmakta olan sağırlara bu çağrıyı işittiremezsin.”(Rum: 30/52)

“Taviz” işe yarasa Hz. Peygamber (sav) Kâfirun suresini okur muydu? “Sizin dininiz, inancınız, sahte ilahlarınız sizin olsun, bizim dinimiz de bizim” der miydi? Mevlana’nın ifadesiyle “öyleyse ne zamana kadar bir gölgenin peşinden koşacağız?” Olmazları oldurmaya, sevmezleri sevdirmeye çalışacağız. Olmuyor işte… 

Biz, emanete hıyanet etmekle değil emanete riayet etmekle memuruz. Görevimiz tebliğ etmektir, taviz vermek değil. Tebliğin en güzel ve etkili olanı “temsil kabiliyetini yükseltmektir.” 

İmanda sebatı, ibadetlerde ihlaslı olmayı, ahlakta fazileti esas almaktır. “Allah’ın razı olacağı bir kulluğu yaşamaktır.” Muhammedi bir ahlak ile ahlaklanmak, davası uğruna tüm gücünü ortaya koymaktır.

Emanetçinin kendisine emanet edilen şeyde tasarruf yetkisi yoktur. Kurallar belli, fiyatlar bellidir. Şartlar açıkça ortaya konmuştur. Helal belli haram bellidir. “De ki: Gerçek, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin…”(Kehf, 29)

Bir evlat anne babayı “düşman” olarak ilan etmişse, anne babasının “kendi değerlerinden taviz vererek” onun gönlünü kazanma çabası beyhude bir uğraştır. 

Bir kadın “kocasını düşman ilan etmişse,” o kocanın eşinin gönlünü kazanabilmek için kişiliğinden taviz vermesi, kendi değerini düşürmekten başka bir işe yaramaz. Aynı şekilde bir koca, “hayat arkadaşını” kalbinden silmiş, gözü dışarıya meyletmişse, kadının “yuvasını kurtarma çabası” sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.

Kadın, erkek, yaşlı, genç kim olursa olsun bir fani, kendi inancına, değerlerine, kültürüne, medeniyet birikimine; kitabına, peygamberine inadına düşmanlık, inadına savaş ilan etmişse, kalbinden silmişse, “Dünyanın bütün hazinelerini onları memnun etmek için harcasan yine de kalplerini ısındıramazsın.”(Enfal, 63)

“Senin meşru/gayrı meşru her istediğini yapacağım yeter ki, evine, eşine, ailene, dinine geri dön” çağrılarının hiçbir anlamı yoktur. 

Bir millet, bir toplum, bir kavim, bir topluluk inanç değerlerini; kalbinden, hayatından dışlamışsa, “küfrü bile isteye bir yaşam biçimi haline dönüştürmüşse, buzağı sevgisini kalbine içirmişse” suçu kendinde aramanın ahmaklıktan başka bir izahı yoktur. 

“Bir kişi, toplum, millet kendini olumlu ya da olumsuz bir hayata değiştirmedikçe Allah onların gidişatını değiştirmeyecektir.”(Rad, 11) Kişiler ve toplumlar kendi özgür iradeleriyle tercilerini yaparlar ve bunun sonucuna da katlanırlar. Duvar, meyilli olduğu tarafa devrilir.

“Bu bir Hak-Batıl mücadelesidir.” Biz Müslüman cenah olarak anlamadığımız, anlamak istemediğimiz işte bu hakikattir. Hak-Batıl mücadelesi kıyamete dek sürecektir. Bu dava bizim sayemizde ayakta durmuyor, biz mevzii terk edince yıkılacak değildir.

Batılın yanında duran, ona sevgiyle bağlanan, ona destek olan, ona hizmet eden kim olursa olsun, Hakkın düşmanıdır. “Eğer bir davan varsa senin davanın düşmanıdır.” Annen baban dahi olsa, eşin evladın, akraban komşun dahi olsa durum bundan ibarettir. 

“Eğilmekle, onların ilahlarına kurban sunmakla, secde etmekle, nazik görünmekle, onların yaptığını yapmaya çalışmakla,  davandan taviz vermekle, oynamakla, kıvırmakla, ikiyüzlülükle, davana ihanet etmekle onların gönlünü kazanamazsın.”

Esasen onların düşmanı sen değilsin. Onların düşmanlığı Allah’adır. Rasulüne’dir. Allah’ın kitabınadır. Ezana, namaza, camiye, İslâm değerlerinedir. 

“Onlar büyük oynuyorlar.” Onların savaşı büyük bir savaş. Onların gözünde biz hiçbir şey ifade etmiyoruz. Tavizimiz “kendimizi yakmaktan, kendimizi rezil etmekten, kendimizi aşağılamaktan” öteye gitmeyecektir. 

“… Doğrusu onlar seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler (inatla ve şeytanlık damarıyla) aslında Allah’ın ayetlerine başkaldırıyorlar.”(En’am, 33) Hz. Peygambere (sav) hitaben bu ayet inmiştir. Onlar için gerçek düşman “İslâm değerleridir.”

“Biz (hâşâ) İslam’ın sahibi değil, bir mensubuyuz.” Sahibi, maliki, hâkimi olmadığımız bir konuda “taviz verme gibi bir yetkimiz de yoktur.”

Müslüman bu dinin güzelliklerini tebliğ etmeli, duymayanlara duyurmalıdır ancak “inadına sırtını dönenlere” de “senin dinin sana benimki bana” diyebilmelidir. Zira taviz tavizi doğurur. Şirin görüneyim diye sırat-ı müstekim çizgisinden uzaklaşmamalıdır.

 

 

 


TAVİZ TAVİZİ DOĞURUR

TAVİZ TAVİZİ DOĞURUR

11.11.2025 10:39:00

201