“İnsanların hesaba çekilme zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir uyarı gelse, onu da sadece alaya alarak dinliyorlar. Onların aklı fikri (kalpleri) oyunda oynaştadır…” (Enbiya:1-3)
On beş asır önce insan idrakine sunulan bu ayetler, hayatlarını günlük meşgalelerle heba eden insanlara, özellikle mesaja iman ettiğini söyleyen biz müslümanlara, bu gün nazil olmuş gibi taze bir uyarı ve ikazdır.
Geleceklerini içki, kumar, şans ve talih oyunlarında, at yarışları ve bil umum “kısa yoldan köşe dönme” yöntemlerine bağlamış, mutluluklarını hayatın günlük akışında arayan insanlara “Ömrünüzü bir hazine bulmak için tüketirken “hayat” adlı hazineden olmayın, hesap vakti yaklaştı, zaman oyun ve oynaşla vakit öldürecek zaman değil!” mesajı vardır.
Yılbaşının yaklaştığı şu günlerde, müslümanların koşuşturmalarına, heyecan ve telaşlarına baktığımızda “Acaba biz İslâm’ın neresindeyiz?, Bizim müslümanlığımız Allah (cc) katında kaç para eder?” diye sorası geliyor insanın. Bir yarış var, bir koşuşturma var, heyecan var, acele etme durumu var. Ama nereye?
Bakmayın siz, çevremizde yaşanan yürek dağlayıcı acı tablolardan çok üzüldüğümüzü gösteren “ah, vah” lara. İştahımızın kesildiğini, boğazımızdan lokma geçmediğini ifade eden göstermelik laflara. Müslümanların zenginleri bu günlerde tüketim çılgınlığında. Yılbaşını nerede, nasıl geçireceğinin hesabını yapmakta. Kime hangi pahalı hediyeyi alacağını seçememenin üzüntüsü içinde. Markalı moda tesettür kıyafetleri için, namazların kazaya kalmasına aldırmadan mağaza mağaza dolaşma koşuşturmasında.
Fakir müslümanlar ise cebindeki son parasıyla bilet kuyruğunda. Daha iri hindi peşinde. Her sene “son kez” diyerek satın alıp, kaybederim korkusuyla nereye koyacağını bilememenin heyecanı içinde “kutsal!!!” piyango biletini.
Yılbaşı geceleri, insanlığın insanlığını kaybettiği “toplu isyan gecesine” dönüşmüş vaziyettedir. Bu isyanda bir eksiklik, azalma olmasın diye cahil müslümanlar bir telaş içine girmiş. Ellerinden gelen katkıyı yapma, sonuna kadar “başka milletlere benzeme yarışında.” Rasulüllah (sav) istediği kadar “Kim (inanç, yaşam, örf ve adet bakımından) bizden başkasına benzerse o bizden değildir” söylesin farketmez, tabloyu tamamlayacaktır.
İmam Gazali merhumun “İnsanlardan çoğu insaf nazariyle bakıp kendi nefislerini muhasebe ve murakebe etseler, gece gündüz nefsin arzu ve isteklerine bağlı hizmetçi köle gibi davrandıklarını görürler” sözü önemli bir gerçeği yansıtmaktadır. Aslında hayatımızın çoğu Allah (cc)’a “İSYAN” ile geçmektedir.
Senede bir defa geliyor diyerek yılbaşı gecesini isyan gecesi yapmışız. Hz. Peygamber (sav)’in “Onları adım adım, karış karış takip edeceksiniz, hatta onlardan biri bir keler deliğine girse siz de o deliğe girmeye çalışacaksınız” mucizevi sözüyle dile getirdiği Yahudi ve Hıristiyanları taklit hastalığına yakalanmışız.
Yılbaşında, yeni bir yıla girme heyecanıyla kendimizi kaybediyor, Rabbimize isyan ediyoruz.
Düğün gecemizde, ömürde bir defadır diyerek, helâl harama bakmıyor, isyan ediyoruz.
Moralimiz bozuk olduğunda, işimiz yolunda gitmediğinde kahpe felek diyor, isyan ediyoruz.
Neşemiz yerinde, paramız cebimizdeyken felekten bir gün çalma bahanesiyle, isyan ediyoruz.
Bayram günlerinde, nasıl olsa bir ay sabrettik, bu kadar yeterli diyor, isyan ediyoruz.
Cenazemiz olsa bin bir şikâyet, bizi mi buldu Vah! Vah! diyor, isyan ediyoruz.
Bakışımız, harama bakış oluyor, gözümüzü haramdan çevirmiyor, isyan ediyoruz.
Konuşurken yalan, dolan, yalan yemin, gıybet yapıyor, haram lokma yiyor, isyan ediyoruz.
Kul hakkından sakınmıyor, her türlü kul hakkını meşru görüyor, isyan ediyoruz.
Allah’tan başka şeyleri onu sever gibi seviyor, yardım talep ediyor, isyan ediyoruz.
Fal bakma, baktırma hoşumuza gidiyor fala inanma falsız da kalma diyor, isyan ediyoruz.
Günde beş vakit, ayda 150, yılda 1800 farz namazı terkediyor, isyan ediyoruz.
Çalışmak ta ibadettir, kalbim temiz ya sen kalbe bak diyor, isyan ediyoruz.
Başkalarının kusurlarına, günahına, bakıp kendimizi temize çıkarıyor, isyan ediyoruz.
Allah büyüktür, nasıl olsa affeder (bir manada affetmezse etmesin) diyor, isyan ediyoruz.
Uykunun dışında hayatımız isyanlarla geçmektedir. Kur’an’ın insanlığı çekip çıkarmak için geldiği her konuda, her aşırılıkta müslümanlar olarak bir yarış içindeyiz. “Kendinizi temize çıkarmaya çalışmayın! (yunmuş yıkanmış görmeyin) Kimin Takva’ya uygun davrandığını en iyi bilen O’dur” (Necm:32) ayetine rağmen hâlâ çeşitli bahanelerle “dindarlık” gösterisinde bulunuyoruz.
Müslüman şöyle muhasebe yapmalı:
“Ben altın değerinde bir müslüman isem ve bana bayağı bir taş muamelesi yapılıyorsa üzülmeme gerek yok, bir gün altın olduğum ortaya çıkacak ve ben gerçek değerimi Allah katında bulacağım.
Ama ben (altına göre) değersiz bir taş isem de, bu gün bana altın muamelesi yapılıyorsa veya kendimi altın değerinde görüyorsam titremeliyim. Çünkü yakında maskeler düşecek, içler dışa çıkacak, tüm insanlığın önünde rezil rüsva olacağım.”
Yeni bir yıla girerken müslümana düşen görev geçen yılın muhasebesini iyi yapmak. Gerçek hesaplaşmaya bir yıl daha yaklaştığının farkında olmak. Hak batıl mücadelesinin en yaygın şekilde devam ettiği, bin bir çeşit deccal’ın cirit attığı bu günde hakkın yanında olmaya çalışmaktır.
Mutluluğu sadece bu dünyanın geçici, aldatıcı ve sonunda pişmanlık olan cazibelerinde aramayıp, Allah’a sadık bir kul olma ve ibadetlerde aramanın gayretinde olmalıyız. Benim dağarcığım ancak bu kadarını toparlayabilmiştir. Rabbimizin öğrettiği dua ile bitirelim.
“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme!
Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et! (Amin)