Birçok fakültenin ortasında devasa bir cami inşa edilmişti. Pek tabiidir ki bu cami cemaatinin bir kısmı akademik kariyer sahibi hocalardan oluşuyordu. Tıp, Tarih, Hukuk, Mimarlık, İlahiyat, Edebiyat hâsılı her bilim dalının zirvesindeki hocalar, araştırma görevlileri, asistanlar… İlahiyat doktoru olan cami İmam-Hatibi bu yüksek ünvanlı hocaların her birinin kendi alanıyla ilgili sorular sorması, ayetlere yorumlar getirmesi üzerine bir Cuma vaazında şu hatırlatmayı yapmak zorunda kalmıştı:
“Kıymetli cemaatim!
Allah rızası için söylüyorum camiye “Kul Ahmet” olarak girelim lütfen. Bütün mesleklerinizi, unvanlarınızı, askeri rütbelerinizi hatta servet ve şöhretinizi caminin dışındaki şadırvanın askılıklarına asın da camiye unvansız, makam mevkiden soyutlanmış, “sade bir vatandaş/sade bir kul” olarak gelin. Efendimize (sav) “Kral peygamber ile kul peygamber” teklifi sunulduğunda o kul peygamber olmayı tercih etmiştir… Sizler de kul peygamberin kul ümmeti olun…”
Bu hitap hocaların çok hoşuna gitmişti. O günden sonra cami imamının lakabı “Kul Ahmet” olarak tescillenmiş oldu.
Bir insan için en büyük başarı, Allah’ın kulu olabilmek, kulluk çizgisinde kalabilmektir. “Veli! İnsan bu dünyada nasıl olmalı söyle? Son anında nasıl olacaksa öyle…”
Günümüz insanının en büyük hastalığı “kulluk mertebesinde zorlanmasıdır.” Sahip olduğumuz maddi imkân, sağlık, makam, servet, şöhret, unvanlar bizim egomuzu şişirmekte ve kulluk makamından başka alanlara sürüklemektedir. “Şeyh uçmaz murid uçurur” Atasözünde olduğu gibi etrafında pervane gibi dönen insan kalabalığından kişinin ayağı yerden kesilebilmektedir. “Hayır, hayır, insan kendisini müstağni gördüğünde (Allah’a ihtiyacı yokmuş hissine kapıldığında) azgınlaşıverir.”(Alak: 96/6-7)
Bu zor zamanda insanın önünde iki büyük tehlike bulunmaktadır:
“İBADETE KİBİR VE İBADETTE KİBİR.”
İbadete kibir: Sahip olduğu, kendisine emanet olarak verilen nimetlerin azdırdığı kibir türüdür. Bu öylesine bir savrulmadır ki sahibini imansız bırakır. Kulluk bilincini kaybettirir ve mümin olma özelliğini yitirir. İman esasları, iman kriterleri, iman-küfür çizgisi, ibadetler, sorumluluk bilinci tamamen yok olmuştur. Böyle biri “ya kendi nefsini ilahlaştırır ya da Allah’tan başka şeylere kulluk/kölelik eder.”
“… Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler küçülmüş/zelil olmuş/ aşağılanmış/ alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.”(Mümin: 40/60)
İbadette kibir: Bir şekilde iman etmiş etmesine ama kabuğuna sığmamaktadır. Kibri, gururu, benlik duygusu ibadetler noktasında onu hep tehlikeli sulara çekmektedir. “Uçurumun kenarında/pamuk ipliğine bağlı” bir ibadet hayatı mevcuttur. “İmana yatırım yapmaktansa imaja yatırım yapmayı” kâr saymaktadır. Desinlere düşkündür. Hep değer görmeyi, el üstünde tutulmayı, dikkatlerin kendisine yönelmesini, methedilmeyi arzu etmektedir. İbadetlerin ruhundan çok şekle önem vermektedir.
Hac ibadetini ifa eden arkadaşının ikazları karşısında “Türkiye’ye döndüğümüzde nasıl olsa sana da hacı diyecekler bana da…” kafasındadır. Habil’in Kur’an’da yer alan ve tüm insanlığa bir ibret dersi olan “Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını/ibadetini kabul eder”(Maide: 5/27) hakikatini dikkate almaz. Böyle bir kulluk anlayışı ibadetlerin sevabını yok eder Allah korusun. Ayet-i kerime gayet açıktır:
“… (İbadetlerde gösteriş/başa kakma/eziyet yapanların durumu) Üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumu gibidir. Kuvvetli bir yağmur gelir ve toprağı alır götürür. Kaya artık çırçıplak kalmıştır. İşte böyleleri kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.”(Bakara: 2/264)
Bir Kurban bayramına daha yaklaştığımız bu günlerde bilmeli ve idrak etmeliyiz ki, tüm emir ve yasakların bir hikmeti de “bizi kulluk sınırında tutmaktır.” Müslüman bir kul olup Müslüman bir kul kalabilmek için ruhumuzdan bedenimize tüm kişiliğimizi İslam ilkeleriyle şekillendirmek zorundayız. “Allah’ın boyasıyla baştanbaşa boyanmalıyız.”
Bu nasıl gerçekleşir? Takva, ihlas, ihsan, huşu, Allah rızasını elde etme çabasını önde tutmakla gerçekleşir. “Allah onların kalplerini takva konusunda imtihan etmektedir” ayetini dikkate almalıyız.
Kurban ibadetine, hac ibadeti, namaz, oruç ve tüm salih amellere bu açıdan bakılmalıdır. Ne kadar önem, özen, samimiyet, gayret, sabır o kadar verim. Ne kadar saf ibadet o kadar yüksek ürün ve yüksek mükâfat.
Kurban Bayramı bu yıl Cuma gününe denk geliyor Elhamdü lillah. “Kulluk derecemizi, ihlas ve samimiyetimizi” ortaya koyacak olan bir imtihanla daha karşı karşıyayız. Nefsi arzularımıza uyup Cuma namazını yok sayarak Kurbana mı odaklanacağız? Cuma saatinde yöneliş hangisine doğru olacaktır? Cuma erkek müminlere Farz-ı ayn/olmazsa olmaz, Kurban ise üç güne yayılan bir Vacip… İbadete kibir, ibadette kibir…
“TAKVA ya da ET”
Ey kul Ahmet, kulluğunda kal Ahmet!
Kibir, riya, benlik sevdasından vazgeçip,
Çeksen de bu yolda zahmet üstüne zahmet,
Rabbine kul, Habibine ümmet kal Ahmet!
Kurbanlarımız ümmetin evlatlarının kurtuluşuna bedel olsun inşallah. Kurbiyetimizi arttırsın. Ruhumuzu arındırsın.