Abdurrahman Akın

Tarih: 11.08.2017 09:18

“Hayden Behure!…”

Facebook Twitter Linked-in

Kaçımız artık hatırlıyoruz Ağustos ayında yapılan “Behur yolculuklarımızı” acaba?

Bahar aylarında başlanan yaylalara çıkışın finalle taçlandığı o güzel ve anlamlı “Behur’larını!”

Ben de Behur yolculuğu eskiye özlemin mihenk taşlarından birisidir dersem abartmış olmam sanırım!

Çocukluğumdan hafızama kazınan en önemli ayrıntılarından birisidir, “Şemkehot Yaylasına” Ağustos ayında yapılan, özleyenlerle özlenenlerin kucaklaşmasının resmi olan” behur yolculuğu.” 

Bu öyle bir yolculuktur ki; inanın bana bir karesini anlatmaya kalksam sayfalara sığdıramam!

Bu harikulade resmi anlatmaya; hayalime/ şuuruma işlenen bir yerinden başlamak istiyorum… 

“Boronduğun taşını“ bilirsiniz?

Gelen “Behur kafilesinin” bizim “Şemkehot Yaylasından” daha doğrusu “şehitlik” dediğimiz alandan ilk göründüğü yerdir borondoğun taşı…

Gelen kafile çıplak gözle izlendiği gibi, elden ele dolaşan irili ufaklı dürbünlerle de izlenirdi…

Aslında her evden Behura kimin gelip kimin gelmeyeceği aşağı yukarı bellidir ama olsun, yaylacılar, gelen misafirlerini kare kare izleyecek ve heyecanlarına heyecan katacaktı…

Bu seyir töreni her yıl aynı heyecan ve umutla şehitlik dediğimiz alanda tekrarlanırdı...

Kafile “Heyilige” ulaştığında resim biraz daha netleşmeye başlardı. Çünkü buraya ulaşan “Behur kafilesi” mola vermiş ve izlendiklerini bildikleri için de, şehitlikten seyre dalan bekleyenlerine poz vermeyi ihmal etmezlerdi… 

Heyilig’den kalkan kafile, her “serkeni” geçişte biraz daha yaklaşırdı bekleyenlerine!

Her serken geçişinde resim biraz daha netleşir nihayet “sıcak suya” gelindiğinde artık tek tek gelenlerin isimleri zikredilmeye başlanırdı şehitlik alanında ki izleyenler tarafından…

Kafile “iki derenin” arasına ulaştıktan sonra, “şehitlikte” bekleyenlerin sayısı da artmıştır artık… 

“Paglarda“ hemen hemen kimseler kalmamış herkes gelecek misafirlerini karşılamak için “hoveniçe” doğru yol alamaya başlamış olurdu… 

Hele “Salağpurun Puğarına”  ulaşıldığı zaman sevinç ve kavuşma özlemi doruk noktasındadır artık!

Çünkü, yaylaya doğru tırmanışın son halkası tamamlanmak üzeredir…

Birazdan, Hoveniçte gelen kafileyi bekleyenlerle “Behur kucaklaşması” bir karnavalı andıran görüntülere sahne olacaktır…

Burada birkaç ayrıntıyı yazmadan geçemeyeceğim…

Birincisi; “boronduğun taşı “ ile kucaklaşma anına kadar geçen yaklaşık iki/üç saat süre içinde karşılıklı atılan silahların dağlarda ki yankılanmalarının insana verdiği heyecan!

Beni düşündükçe tebessüm ettiren ikinci ayrıntı…

Behur kafilesi görüş alanımıza girmeden önce çıplak gözle ve ya dürbünlerle “şu geliyor, bu geliyor” demiş olsak ta, kafile ile kucaklaşmamızda gelenleri tanıma konusundaki karavana atışlarımız!

İnsanlar kimi bekliyorlarsa, kimin gelmesini istiyorsalar o dur gelenlerden biri diye düşünmelerine rağmen bu genelde yanlış tahminle sonuçlanırdı!

Bir diğeri de; Behur Kafilesi ve onları karşılamak için sabırsızlıkla bekleyen yaylacıların en güzel bayramlık elbiselerini giymiş olmaları harika bir görsellik sunardı bizlere…

Kızların en güzel peştemallerini, çemberlerini, puşilerini ütünün olmadığı bir yerde hiç kırışmadan nasıl muhafaza edebildiklerine hala şaşarım!

Kafilenin en önünde yol alan “katırların” bir gelin gibi süslenmiş olması hayvanların daha bir şevkle yol almasını sağlardı sanki!

Hoveniçte ki kucaklaşmadan sonra gelen her misafir kendi pagına doğru gider, katırların yükü boşaltılır ve çok enteresandır, hemen gelen misafirlerle önce bir “nışanlı” turu atılır sonra da “Mıktadın kapısında” Köçken İdris abinin çaldığı tulumla horon oynamaya geçilirdi…

Elimden geldiğince sizinle “Behuru Yolculuğunun” kısa bir serüvenini paylaşmaya çalıştım dostlarım…

Ya şimdi?

Eski Behurlarımız yok artık!

Köyden kente göç yaylacılığı bitirdi maalesef…

Yine de değişik zaman dilimlerinde programlar yapıp zamanın el verdiğince; Şemkehota, Tahbura, Pelata, Lazlakara, Abelata, Çağcora ,Cenliposa,Eğnaçora, Karosa gidiyor insanlarımız…

Ben bakıyorum da bizim “Senoz Deresinin” bu konuda bir birlikteliği yok.

Maalesef eski gelenekleri yaşatacak toplumsal bir refleks gösteremiyoruz bir türlü!

Senoz’un aksine Hemşinliler bu işi bihakkın organize edip toplu olarak bu güzellikleri hala yaşıyabiliyorlar!

Biz Senozluların “Behuruna” karşı Hemşinliler de “Vaytovora” gidiyorlar her yıl Ağustos ayında…

Senoz Vadisinde son birkaç senede bu kısır döngü tersine dönmesine rağmen istenilen seviyede değil maalesef! 

Ağustos ayı geldi ve ben özlem duyduğum o güzelim günleri düşünürken,  yıllar öncesine giderek Senoz’a, yaylalarımıza, hafızama kazınan “Behur resimleriyle” bir selam vermek istedim...

Şunu da ifade edeyim yeri gelmişken; yeni, yepyeni “Behur yolculuklarında” buluşmak hayal olsa da en büyük arzularımdandır!

…Ve elbette anlatmaya çalıştığım bu resim de ki dil benim ve hemşehrilerim arasındaki anlaşma kodlarımdır da aynı zamanda!

Kullandığım yer isimleri ve terimler de anlattıklarıma inanıyorum ki değişik bir tat katmıştır!

Kısaca bu yazımda; ülkenin içinde bulunduğu durumun resminden sıkılmış bir ruh halı ve kurtuluşu da fiziken olmasa da ruhen yaylalara çıkarak üzerinden atmaya çalışan bir insanın portresini de görmüş oldunuz!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —