Abdurrahman Akın

Tarih: 03.02.2015 10:20

“Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur”

Facebook Twitter Linked-in

Yıllardır derin ve sinsi bir dertle cebelleşerek nefes alıp veriyoruz!...
Yaşadığımız açmazlarımıza dair hiçbir misal ve tecrübe, insanımızı artık tatmin etmiyor-kandırmıyor!
Bu açmazlara çözüm üretmesi gerekenler ”it dalaşından” öteye geçemiyor!
Buna rağmen bizler umudumuzu muhafaza ederek, Devletimizin ve Milletimizin geleceği için dua etmeye devam ediyoruz…
Vatanımızın bir bölgesinin sınırları ateş çemberi içinde. “Stratejik Derinlik” sevdasında olanların eliyle dış politikada derin bir yalnızlığın içinde bocalıyoruz!
Dün muhalefet partilerini eleştirerek; ülkemizin bir bölgesine neden gidemiyorsunuz diyenlerin bugün kendilerinin de gidemediklerine şahit oluyoruz!
Bir yazımda güce atıf yaparak demiştim ki; güç kimin elindeyse ona biat edilir ve o yanılmaz olarak kabul edilir o güce ram olanlar tarafından!
Son aylar da ülkemizde cereyan eden hadiseleri yeniden tahlile tabi tutarsak sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır…
İnsan aklı önemli bir değerdir. Bu değerin kıymetinin anlaşılır olması için bizzat kendi aklımız ve fikrimizle ortaya koyduğumuz düşüncelerin varlığı ehemmiyet arz etmektedir…
Yukardan aşağıya dizayn edilen ve dayatılan düşünceler bir koro halinde binlerce kişi tarafından dile getirilmeye başlandığı an, orta da bu bizim fikrimiz diyebileceğimiz bir şey de söz konusu değildir…
Ama ya bize, yani; bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne sıkı sıkı bağlı, özüyle sözüyle dimdik duruş gösterenlere attığınız iftiralara söylediğiniz sözlere ne demeli?! Bu iftira ve karalamaları da yine yukardan, sizin kulağınıza üflenen sözlerle yapmanız yok mu, işte buna ses çıkarmamakta doğrusunu isterseniz benim anlayabileceğim bir şey değil!
Merhum Ahmet Hamdi Tanpınar; “Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur” demişti yıllar önce…Maalesef bugün bu sözün hayat bulduğu dönemi yaşıyoruz!..
Haksızlık karşısında ki her susuşumuz, Tanpınar’ın ifade ettiği gibi daha büyük bir haksızlıkla karşı karşıya kalmamız demektir…
 
Şimdilerde; basının, bürokrasinin, iş dünyasının, sanat camiasının, hukukun, emniyetin durumu ortada…  “Dalkavukluk yarışı” hız kesmeden devam ediyor! Cemiyetimizi içten içe kemiren sosyal dertler, müzmin hastalıklar tedavi edilmemiş bu iktidar zamanın da, birçoğu kangren haline dönüşmüş de!
 
Bu vahim noktayı ortadan kaldıracak milletimizin engin ferasetidir. Sürekli ifade ettiğim gibi; bu ülkenin milli şuurunda anlamsız, sıradan hiçbir şey yoktur. Son yıllarda “milli şuurumuzda” kırılmalar yaşandığını kabul etsek de, yine de “derini taraflarımız” bizi hakikate sevk edecektir…
Aziz millet evlatlarını ülkesine bağlayarak değer üretmeyen buna karşın var olan değerlerle alay edenler milletin şuuruna fitne sokmak suretiyle sapla samanı karıştırmada mahir davranmışlar ama “Allah’ın tecellileri” bu aziz milletin daha fazla hırpalanmasına rıza göstermeyecektir diye inanmaktayım!...
  
 
Acı olan gerçek şu; paranın, statünün, koltuğun ve gücün şımarttığı, kalibresi düşük bir sürü insanın yönettiği bir Türkiye ile karşı karşıyayız!
Bu durumu gören ama ses çıkartmamakta özenle imtina eden insanımızın ruh muvazenesi de gittikçe bozulmuş ve sağa sola yalpalamalar başlamıştır…
 
Öyle sanıyorum ki; tarihimizin hiçbir dönemin de bu kadar feci bir şekilde ruh dünyamızın ahengi bozulmamış olsun!
İşin acı olan tarafı ise; kendisini “İslami hassasiyetleri olan partiyiz” diye ifade eden bir iktidar dönemin de bütün bunların olmuş olmasıdır!
 
Sonuç olarak; bizi mesuliyet duygusundan mahrum bırakan “hırsımızı-menfalarımızı” artık sorgulama zamanı geldi de geçmektedir. Aklı başında mukayeseler yaparak bu durumdan kurtulmanın çarelerini her birimiz arayıp bulmalıyız. Mesuliyetlerinin farkında olmayan bir cemiyet bugün yaşadığımız açmazların girdabında elbette debelenip duracaktır!
Önümüzde bir seçim var. Şimdiden bu seçimin mesuliyet duygumuzun tavan yaptığı bir seçim olsun diye temenni ediyorum!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…
 
    
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —