Abdurrahman Akın

Tarih: 19.06.2022 12:46

Galiba “Muğ Aldırdık!”

Facebook Twitter Linked-in

Yeni alfabeye geçen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Eğitmenlerinden olan Çayeli Uzundere (Cağak) Köyünden, aynı zamanda rahmetli anneannemin de amcası olan “Konak İsmail Dede”, renkli kişiliğinin yanında, “unutkanlığı ile birlikte zaman zaman yaşadığı olaylara karşı “vurdumduymazlığı ve “esprili yaklaşımıyla bizim yörede seveni çok olan değerli bir şahsiyetti.

Bir gün, yanına akrabası ve kapı komşusu olan genç Sabit Kalyoncu’yu da alarak Senoz Vadisinin Uzundere Köyünden, uzun ve bir o kadarda zor yolculuktan sonra İkizdere’de bulunan Cimil Köyüne”“katır” almak için gitmişler.

Bu meşakkatli yolculuğun ayrıntılarını rahmetli Sabit Kalyoncu Dayım bizlere birkaç kez anlatmış ve her dinleyişimizde büyük keyf almıştık.

İşte de Cimil’e gidip köye alıp getirdikleri “Katır’ın” nalları birkaç gün sonra ayağından düşmüş ve katırı nallamak ihtiyacı hâsıl olmuş.

O güne kadar hiç “nal çakmamış” olan merhum Eğitmen, köyde bu işi anlayan bir komşusuna da danışmaya gerek duymadan sevgili eşi ile birlikte katırı nallamaya karar vermiş.

Bilmeyenler için nalbantlığı ve içeriğini izah edeyim.

Karadeniz’deki köy ve yayla yolları engebeli ve yer yer taşlık olduğu için at ve katırların ayaklarına “kapalı nal” çakılırdı.

Bu kapalı nallarda, üç sağ üç sol birde ortada olmak üzere toplam yedi delik vardır.

Sağ ve sol tarafta ki deliklere özel yapım “katır çivisi” vurulurdu.

Bu nal çivisine bizim Çayeli Senoz Vadisinde muğ (mıh)” deriz.

Nalbantlık hepimizin bildiği gibi çok eski mesleklerdendir.

Geleneksel bir meslek olan nalbantlık at, eşek, katır gibi binek hayvanlarının toynaklarına “nal” adı verilen demir ayaklıkların takılmasıdır.

Bu mesleği icra eden kişi “nalbant” olarak adlandırılır.

Nallama işlemi özel tokmaklar ve çiviler vasıtasıyla gerçekleştirilir.

Bizim çocukluğumuzda “nalbantlık” çok geçerli bir meslekti.

Çünkü “katırcılık” araba yollarının her yere ulaşmadığı dönemlerde birçok insanın geçim kaynağıydı.

İşte bir ustanın elinden ancak olabilecek nalbantlık işini o güne kadar hiç “katır nallamamış” olan rahmetli “Eğitmen” yapmaya karar vermiş.

Önce özel bıçakla katırın ayak toynaklarını biraz inceltmiş.

Sonra eşine katırın ayaklarını sıkı sıkı tutmasını tembih ederek başlamış nala muğ çakmaya.

Önce sağ tarafa sonra sol tarafa üçer adet muğ vurmuş.

Nalın altı deliğine altı muğ vuran Eğitmen, nalın ortasında bulunan ve toynaklı hayvanların nal vurulduktan sonra ayak içlerinin hava almasını sağlayacak olan “nalın ortasındaki” deliğe de muğvurmaya başlamış!

Toynaklı hayvanların nallanması esnasında ayağın tabanındaki sert bölgenin dışına çivi vesaire batarsa hayvan büyük bir acı duyar.

Bu olay meydana geldi mi adına “mayaya aldı” ya da muğ aldı” denirdi.

Eğitmen katırın nalının tam ortasına muğ vurunca hayvan can havli ile ayaklarını tutan rahmetli den kurtulmuş, fakat aldığı darbeden dolayı ayaklarından kanda akmaya başlamış.

Katırın bu durumu gören rahmetli “Eğitmen” şaşkın bir vaziyette “gözlerini de ovuşturarak” eşine dönüp demiş ki;

Hatun galiba muğ aldırdık!”

Kıssadan hisse.

Bir işe diplomalı ve ya unvanlı kimse değil, o işi bihakkın yapabilecek kişiler getirilmelidir.

Bugün ilkemizde “adam kayırmak” ve “insanın becerisi olmamasına rağmen” iş vermek bir makama getirmek sıradan işlerden olmaya başladı.

Özellikle belirli bir uzmanlık isteyen alanlarda yetersiz insanların iş başına gelmesi ülkemizin geleceğini de ipotek altına almaktadır.

İşi bilmediği halde övünen siyasetçileri ve idarecileri bu ülkede son zamanlarda çok daha sık görmeye başladık.

Üstelik bu insanlar hiçbir şey olmamış gibi davranmaktalar daha doğrusu tipik bir “vurdumduymaz” davranışı sergilemektedirler.

Rahmetli “Konağın İsmail Eğitmen”;

“Galiba muğ aldırdık” diyerek hatalı bir “nalbantlık yaptığını” kabul etmişti!

Buna rağmen;

Bu güzel ülkenin iş başına gelen liyakatsiz ve beceriksiz yöneticileri;

Özür dileriz, “Ülkenin ekonomisini” iyi yönetemedik diyecekleri yerde, “ekonomiye muğ aldırmaya”, insanımıza ise “cehennemi yaşatmaya” devam ediyorlar!

Son olarak şu tespitimi sizinle paylaşmak isterim.

Kur korumalı mevduat hesabı “faizin ağa babasıdır!”

Dünyanın ekonomik tarihi içinde “fakirden alıp”, üstelik devlet garantisi ile “zengine para verildiği” sistemin mucidi olanları ve bu uygulamayı savunanları ne tarih affedecek ne de çok uzak olmayan yarınki hesap gününde ; bu ucube ve fakirin kanını vampir gibi emen sistemin hesabı muhatapları tarafından kesinlikle verilemeyecektir!

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —