Abdurrahman Akın

Tarih: 11.07.2017 09:35

“…elde var hüzün!”

Facebook Twitter Linked-in

Erdem Beyazıt’ın şiirin de olduğu gibi;

“Dünyanın en uzun hüznü yağıyor;

Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne”

Son otuz/kırk yıldır köyden şehirlere akın akın gelen insanımız, maalesef bu iletişim çağında “insanı yalnızlığın” içinde debelenip durmaktadır!
Aynı apartmanda yan yana oturanlardan, aynı iş yerini ve aynı sokağı paylaşanına kadar her insan kendisini yalnız hissediyor!
Adet yerini bulsun diye verilen ve alınan selam bile bu yalnızlığı gitgide derinleştirmekten öte bir işe yaramıyor maalesef…
Bu yalnızlaşma duygusunun bana çağrıştırdığı karşılığın adı “insanın hüznüdür!”  

Bu hüzün karinelerini yaşadığım çevrede ve iletişimin beni ulaştırdığı en uzak mesafelerde dahi gözlemleme imkânım oluyor…
Genellikle aynı dertlerden mustarip olan insan, bir arayışın içinde ama giderek kalabalıklaşan ve çözülen cemiyette ne yazık ki derdine derman olacak çıkış noktaları da bulamıyor!

İnsanoğlunu, kalabalıklar içinde yalnızlığa iten ve onu hüzünlendiren şeyler nedir?

Sorulması ve cevap alınması gereken asıl meselemiz budur diye düşünüyorum…

Eskiden, bugün gibi yaşadığımız olumsuz meselelerimizi; akrabalarımız, dostlarımız, komşularımız ve yakın-uzak arkadaşlarımız sayesinde asgariye indirebiliyorduk…
Bugün, takdir edersiniz ki her türlü nimet elimizin altında…  Yolculuklarımızı en gelişmiş vasıtalarla yapılıyoruz. Elektriğimiz, suyumuz, yiyeceğimiz, giyeceğimiz, her ne nimet aklımıza gelirse gelsin insanın yanı başında, onun hizmetinde…

Tabiri caizse; bunca nimetin içinde yüzen insanoğlu; doymak bilmeyen iştahı, şüphe ve güvensizliği, nefs muhasebesinden yoksunluğu, riyakâr ilişkileri, makam ve mevkie olan düşkünlüğü, merhametsizliği, zarafetten uzak kabalığı ile “insan olanın” insanı hüznünü kat be kat artırmaktadır!

İnsanın hüznünü anlatma gayretin de olan birisi olarak, elbette insana sadece maddi bir varlık olarak bakmamak da insanlığımızın gereğidir…

İnsana sadece maddi varlık gözüyle bakanlara inat, biz, yaratılanların en şereflisi olan insanın bugün ki yalnızlığının sonucu olan “hüznünü” anlatma gayretindeyiz…
İnsanın bu yalnızlığını tetikleyen maddi-manevi ihtirasları bugün için tavan yapmıştır! 
Belki bu hırs insanın fıtratıyla alakalıdır bilmiyorum ama teşhis ettiğim bir gerçek var ki o da şudur; İnsan hırsını müspet manada kullanmadıktan  sonra, maddi olarak büyüyebildiği ama manevi olarak en aşağıların aşağısına savrulabilir olduğudur!

İnsanın hüznünü tetikleyen o kadar çok şey yaşıyoruz ki bugün ki cemiyette…

Her gün dünyanın dört bir tarafında insan onuru ayaklar altına alınıyor. Zenginler zenginliklerini artırmak için bir diğerini sömürmenin derdinde. Savaşların getirdiği korkunç tahribat insanı hüznümüzü katlıyor. Sokaklar insan vahşetinin izleriyle dolu. Bütün bu olumsuz gidişe dur demesi gereken “seçilmişler” ; değil meseleleri çözmek, çözümsüzlükleri çoğaltarak geleceğe dair ümitlerimizi berhava ediyor…

Yazıya, merhum Erdem Beyazıt’ın ; “Dünyanın en uzun hüznü yağıyor; Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne” sözü ile başlamamda ki gayeyi sanırım izah edebildim!


Fikir dünyamızın önemli simalarından olan merhum Fethi Gemuhluoğlu’nun yıllar önce hüzne dair söylediği söz “hüzünlü” bir yüreğe sahip olan insan için büyük bir teselli kaynağıdır gibi geliyor bana…

Demişti ki Gemuhluoğlu ; ”Nedensiz yere çok hüzünlenmişseniz, bilin ki Allah’a çok yaklaşmışsınız!”

Edip Cansever’in ; “Ve bu yorgun, bu hüzünlü yüreği, benim değilmiş gibi hiç kimse görmeden, şöyle bir yol kenarına bıraksam…” sözünde ki manayı anlayan insanların varlığına inandığım için bu yazıyı kaleme aldığımı da söylemeliyim!

Çünkü ; “hüzün” insanın kalbine en yakışandır diye düşünenlerdenim!

Nihayet; Attila İlhan’ın şiirin de olduğu gibi “elde var hüzün!”

Yine de insana dair ümitli olmak istiyorum; kim bilir, belki de yeniden sıçramak içindir bu hüzünlerimiz…

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —