“Hesap günü herkes kazandığına karşılık rehin olarak tutulacaktır. (Hesabını doğru vermekle ancak kendisini kurtarabilir)”(Müddessir: 74/38)
“Borçlu gitmek istemem” cümlesi her insanın hayattaki en önemli arzusu, en önemli duasıdır. Zira her Müslüman bilir ve inanır ki, borçlar ebedi hayata kalırsa hesabı zor ve çetin, helalleşmenin bedeli ağır olur. Bu sebepledir ki, borçlu kimselerin geride bırakacakları maldan/terekeden borçlarının ödenmesini vasiyet etmeleri vacip (zorunlu) görülmüştür.
“Müminin ruhu, ödeninceye kadar borcuna takılı kalır” hadis-i şerifi imkânı olduğu halde borcunu ödemeyenler ya da geride mal mülk bıraktığı halde borçlarının ödenmesini vasiyet etmeyenlere yönelik önemli bir ikazdır. Bu bir kul hakkıdır ve büyük mahkemede borcu sevaplarından tahsil edilecektir.
İslam’ın ilk yıllarında borçlu ölen kimselerin borcu ödeninceye kadar Hz. Peygamberin cenaze namazını kıldırmadığı olmuştur. Hazinede mal birikince borçlu olarak ölen fakirlerin borcu hazineden ödenmiştir. Efendimiz (sav): “Geride mal bırakanların malı varislerinin, borç bırakanların borcu bana aittir.” buyurmuştur.
Kullar arasındaki borçlarla ilgili daha nice meseleler bulunmaktadır. Kur’an-i Kerim’in en uzun ayeti borçlarla ilgilidir. Üstelik varislerimiz “ödenmesini vasiyet etmediğimiz borçlarımızı” ödemekle mükellef değildirler. İsterlerse öderler. Bu durumda hesabımız mahşere kaldı demektir. Bunca bilgiden anlıyoruz ki, “borç ölmekle değil ödemekle silinir.”
Ya Allah’a olan kulluk borcumuz… “O gün dünyada size verilen her nimetten mutlaka hesaba çekileceksiniz?” uyarısını görmezden gelebiliriz miyiz? “Allah’a bir can borcum var” diyebilir miyiz? Varlığımızı ve varlığımızı sürdürmek için her an kendisine muhtaç olduğumuz Rabbimize kulluk borcumuzun farkında mıyız? Peki, bu borçlar neyle, nasıl ödenir? Tam manasıyla ödenebilir mi? Rivayete göre Süleyman aleyhisselam:
“Rabbim! Senin bize verdiğin tüm bu kesintisiz nimetlerin şükrünü ifa etmek mümkün müdür? Sana olan kulluk borcumuzu nasıl ödeyebiliriz ki? Senden bize sayısız nimetler, ikram ve ihsanlar bizden ise sayılı ibadet ve iyilikler. Bunlar senin verdiklerine karşılık gelebilir mi?” diye sorduğunda el-Malikül Mülk olan Allah şöyle buyurmuş.
“Siz benim verdiğim nimetlerin farkında olun bu benim için kâfidir. (Nankörlük etmezseniz şükretmiş sayarım sizi) Borcunuzu ödemiş kabul ederim. Siz elinizden geleni ortaya koyarsanız ben de size rahmetimle muamele ederim… Hz. Peygamber (sav): “Hiç kimse kendi ameliyle cennete giremez” buyurmuştur.
Kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, ibadetler, hayır hasenatlar, iyiliklerimiz, tamamı kendi “amel defterimizin kâr hanesine yazılan” salih amellerimiz, “Rabbimize kulluk borcumuzu ödemek için değil nankör olmadığımızı göstermek içindir.”
Ömrümüzden eksilen her gün borcumuz artıyor mu yoksa azalıyor mu? Mahalle bakkalı gibi “yaz veresiye defterine aybaşında öderiz” mi diyoruz? “Erteleyenler helak olmuştur” peygamber sözünü unutmamak lazım.
“Sakın Şeytan sizi (şefkat ve merhametine güvendirerek) Allah ile aldatmasın!” uyarısına rağmen Rabbimize olan kulluk borcumuzu daha ne zamana kadar görmezden geleceğiz?
Hadi diyelim kullara olan borçlarımızı sevaplarımızla, yetmezse onların günahlarını yüklenerek ödedik. Allah’a olan borcumuzu nasıl ve neyle ödeyeceğiz? “(Kendini azaptan kurtarmak için) dünyadaki herkesi ve her şeyi fidye olarak vermek isteyecektir” ama kabul edilmeyecektir.
Ölüm kaçınılmaz bir gerçektir. Ölümün hayırlısını istemek de İslam’da tavsiye edilen bir duadır. Zira ölümden ölüme fark vardır. Hesabı verilebilir bir hayatı yaşamak ölüme hazırlıklı olmak bakımından çok değerlidir. Kendisi için kabir hazırladığını söyleyen birine Hz. Ebubekir (ra): “Kendine kabir hazırlama, kendini kabre hazırla” cevabını vermiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, “Borç yiğidin kamçısıdır” bu doğru ancak eğer o borç ödenmezse yiğitlik elden gider kamçı ise alacaklının eline geçer. Dünyada perişanlık ahirette de derin pişmanlık getirir.
Son not: Gazze’deki mazlumlara “iman kardeşliği borcumuzu” ödemekte çok ağır davranıyoruz. Aliya İzzet Begoviç’in sözü kulağımıza küpe olsun:
“Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
Gönlümüz ve dualarımız tüm mazlumların yanında olsun inşallah…