Abdurrahman Akın

Tarih: 16.08.2016 10:27

“Bana da bundan sonra deli diyebilirsiniz!”

Facebook Twitter Linked-in

Bu köşe vesilesi ile birlikte sizle olurken hiçbir iddiamız yoktur…
Sadece bu sayfa aracılığıyla bizi takip eden okuyanlara geçmişe ve geleceğe dair ne anlatabiliriz düşüncesi içerisindeyim…
Beni şahsen tanımayan gıyaben tanıyan insanların var olduğunu biliyorum burada...
Zaman zaman ciddi konularda zaman zaman da eski hatıralarla sizlere bir şeyler anlatmaya çabalıyorum...
Bazen de asıl söylemek istediklerimi bir hikâye üzerinden ima yollu anlatmanın keyfini de yaşamıyor değilim!
Tanıyanlarımızla zaman zaman yazılarımız üzerine bire bir de konuşma imkânımız da oluyor.
Her şeyi dikine söylemek bazen karşılık bulamaz, ya da istenilen fayda sağlanamaz!
Son zamanlar da iyice kutuplaşan toplumun yansımalarını sosyal medyada bire bir görüyor ve hayret ediyorum! En samimi dostlar bile karşı taraftakinin düşüncelerine tahammül edemiyor ve her geçen gün hakaretin dozunu da artırıyorlar!
15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra kutuplaşmanın yerini “birbirini anlamaya çalışan” insanların çabasını aldı! Bu güzel gelişme kısa ve uzun vadede vatanın birliğini koruma ve kollama noktasında çok güzel sonuçlar doğuracaktır diye de inanıyorum!
Fakat hala dün yapıp ettiklerinden kendisini sorumlu görmeyen ama başkalarına olmadık şekilde saldıran bir grubun varlığına şahit olmaktayız! Esaslı bir özeleştiri yapmamızın zamanı geldi de geçti diye düşünenlerdenim…
Tabii bende bundan nasiplenenlerdenim!
Ayni üslupla cevap vermek benim kişiliğime de hiç uygun olmadığından zaman zaman bocalıyorum!
Cemil Meriç’in “Doğruyu söylemek değil, anlatmak güçtür” sözüne sığınıyorum ve evet hakikatleri maalesef doğru dürüst demek anlatamıyoruz ki bu kadar hakarete muhatap olabiliyoruz diyerek kendimi teselli ediyorum!
Dile kolay, tam on yıl bu köşe vasıtasıyla; “gittiğiniz yol yol değil, hata yapıyorsunuz, son pişmanlık fayda vermez, geç olmadan yanlışlarınızdan dönün” diye avazım çıktığı kadar bağırdım!
İşitmediğim hakaret kalmadı!
Şimdi “ uyarılarımda ne kadar haklı olduğum ortaya çıkmasına rağmen” ,dün hakaret edenlerin hiçbir şey yokmuş gibi “meydan yerinde pişkin pişkin sırıtmasına” tahammül edemiyorum doğrusu! 
Kör kadıya “kör” diyemediğim zamanlar daha gönül alıcı ifadelerle derdimi anlatmak da ayrı bir keyif!
Onun için bir Mevlevi Şeyhi olan “Salih Dede” üzerinden meramımı daha güzel ifade edeceğimi düşünerek sizlerle aşağıda ki hikayeyi paylaşmak istedim…
Mevlevi şeyhlerinden, bilgili ve dört başı mamur, örnek bir insan olan Salih Dede, çok sevdiği Mithat Paşanın boğularak öldürülmesi üzerine, “Bu cinayet Allah indinde büyük günahlardandır. Bu günah, caniyi bu dünyada da öbür dünyada da rahat bırakmaz. Cehennemin dibine göndermeye kâfidir.” demişti.
Sultan Abdülhamid onu Yozgat’a sürmüştü...
Yozgat’a gelen Salih Dede bir gün tekkenin bütün dervişlerini toplamış, “Bundan sonra bana Deli Salih diyeceksiniz.” demişti…
Sebebini soran dervişlerden birine, “Oğlum, bir memlekette, ahlâkın, vicdanın ve kanunların gösterdiği yol tıkanır, bu yolda yürüyenler cezalandırılırsa, orada deli olmak, deli lakabı ile dolaşmak daha iyidir. Deli diye adınız çıkarsa dalkavukların, riyakârların, adam kayıranların, hak yiyenlerin yüzüne bağıra bağıra hakikatleri söyleyebilirsiniz. Eğer cesaretin varsa sen de benim gibi deli ol da, haksızlıkların yüzüne beraber tükürelim.” demiştir.
Salih Dedenin dediği gibi belki hakikatleri söylemek için “deli” olmak lazımdır!
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun… 
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —