Yusuf KAMBUR

Tarih: 05.05.2025 10:49

“AÇLIKTAN ÖLÜM GÖLGESİNDE” HAC VE KURBAN

Facebook Twitter Linked-in

“Allah, ‘Beyt-i Haram’ (olan) Kâbe’yi insanlar için (müminlerin sığınağı ve güven kaynağı) bir ayaklanma (yürüyüp dönerek ibadet yapma; cihad şuuru, devlet ve adalet huzuru kazanma vesilesi ve kıyam evi) kıldı…”(Maide: 5/97)

Acayip bir dünyada ahır zamanı yaşıyoruz. Buhranlar, çelişkiler, koşuşturmalar, aynı anda farklı kişilik halleri… Kafalar karışık, zihinler bulanık, fikirler yorgun. Kalplerde şeytani dürtüler cirit atıyor. Çaresiz savunma mekanizmaları… Hâsılı cendereye sıkışmış mümin ruhlar.

Ne yapalım hocam, hacca, umreye gitmeyelim mi? Kurban kesmeyelim mi? Bunu mu söylemek istiyorsun? Gideceğiz, göreceğiz, kurbanımızı da tabii ki keseceğiz. Bunlar Allah’ın emri, Hz. Peygamber’in (sav) sünneti, İslam’ın şiarları (olmazsa olmazları) dır. Ne haddimize “gitmeyelim, kesmeyelim” demek. Bizimkisi bir durum tespitinden ibarettir.

“… Ve ona ulaşmaya gücü yeten herkesin mabedi haccetmesi, Allah’ın insanlık üzerindeki hakkıdır…”(Ali İmran: 3/97) 

Duamız odur ki, Haccımız, tıpkı Hacer ve İsmail aleyhisselam örneğinde olduğu gibi “mazlum coğrafyaya” zemzem olup diriltici bir can olsun. Mekke çölüne dönen Gazze topraklarını İbrahim aleyhisselamın  “Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve ahalisinden Allah’a ve ahiret gününe inananları (her çeşit) ürünlerle rızıklandır…”(Bakara: 2/126) kabul olunmuş duasına dönüştürsün inşallah.

Haccın emrediliş gayelerinden olan “kıyamı; Allah için hep birlikte ayağa kalkmayı, ölü toprağını üzerimizden atmayı, birlik beraberliği, kardeşliği, kardeşlik hukukunu canlandırmaya vesile kılsın. Allah yolunda mallarını ve canlarını feda edebilmeyi göze alan mücahitlerden eylesin. 

Muhammedi ahlakla ahlaklanmayı; Hz. Ebubekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in adaletini, Hz. Osman’ın tevazuunu, Hz. Ali’nin ilmini, cesaretini, cengâverliğini kuşanarak dönmeyi nasip eylesin… Allah onlardan razı olsun.

İlahi ikramla kazanılmış bir imtihan, zalimler için alçak bir ölüm, bir yıkım olsun. “Yıkım/yüzükoyun düşüş/rezil olup sürünüş/tepetaklak olma onların olsun”(Muhammed: 47/8)  Mina’da taşlanan büyük, orta, küçük şeytanlar gibi taşlansınlar inşallah. Ümmet-i Muhammedi (sav) ayağa kaldırsın, yekvücut kılsın. Büyük kıyam gerçekleşsin.

Kurbanlarımız, İbrahim ve İsmail aleyhisselam örneğinde olduğu gibi Gazze evlatlarını kurban olmaktan kurtarsın inşallah. “Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik.”(Saffat: 37/107)

Nasıl bir imtihan bu ya Rabbi? Özelde ümmet-i Muhammed (sav), genelde tüm insanlık nasıl bir sınavdan geçmektedir? Bu ne yaman çelişki? Bu ne yaman imtihan? Bu nasıl bir düğüm, nasıl çözümsüz denklem?

Yanı başında yiyecek/giyecek yüklü yüzlerce tır. Bazılarını sadece Siyonist İsrail askerlerinin değil saldırgan vahşi/vampir halkının yağmaladığı yardım tırları… İçinde un var, su var, şeker var, pirinç, makarna, bebek maması, ilaç, giyecek, hayat var. Sınırın hemen arkasında ise “açlıktan ölüme terk edilmiş veya yavaş yavaş can çekişen masum yavrular, bebekler, çocuklar, yaşlılar…” 

Koca bir dünya şu sınır kapısını açamıyor. Açmak için çaba harcamıyor. Mücadele etmiyor, “kınama ve edebiyattan öteye geçemiyor.” Bu ne büyük zillet, bu ne büyük aşağılanma, ne büyük iflas, nasıl bir korkaklık?

Bombalarla ölmeyi anlarız. Bir anda gelir, düşünmeye, tedbir almaya, kaçmaya fırsatınız olmaz. “Bir can borcunuz vardır Allah’a ve teslim edersiniz.” İmanınız varsa şehadet şerbetini içer cennet bahçelerine konarsınız. 

“Açlıktan ölmek” nasıl bir şey? Açlıktan ölmek nasıl bir ölüm? O yardım tırlarında bozulmaya yüz tutmuş bir avuç un, bir yudum süt, bir dilim ekmek sizi hayatta tutmaya yetecekken bir türlü gelmeyen/gelemeyen yardımlar.

Duydunuz, biliyorsunuz şu sınır kapısının ardında “hayat var; ekmek var, su var” ama kaf dağının arkasında gibi. Laf çok, edebiyat acayip, meydan okumalar güçlü ve fakat icraat solda sıfır. 

Tek umudunuz zalimlerin insafa gelmesi, eşref saatini yakalaması…” Ve bir de şu uyuyan müminlerin geç de olsa kıyamı gerçekleştirmesi. “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size zafer versin ve müminler topluluğunun yüreklerine su serpsin”(Tevbe: 8/14)

Acizane kanaatimiz odur ki, “İslâm dünyası doğum öncesi sancıları değil ölüm öncesi sekerat/ölüm sarhoşluğu halini yaşamaktadır, Gazze hariç…” Bir avuç Gazze Müslümanının elinde yükseliyor İslam Sancağı… Geride kalan başta Hizbullah, el Fetih (Sahtekâr, ikiyüzlü Mahmut Abbas), Arap ülkeleri ve diğer Müslüman devletler Hz. Peygamberin (sav) ifadesiyle “taşkın suyun oradan oraya sürüklediği çer çöpten ibaret.”

Bu hakikatler ışığında Hac ve Kurban ibadetini ele almalıyız. “Cihad şuurundan yoksun olunca iman ve ibadetler suskun/etkisiz/ pasif/çekingen/korkak kalıyor.”

Bugünlerde yolculuğu başlayacak olan Hac ibadetinin, hazırlıkları devam eden Kurban ibadetinin “yeryüzünü tekrar eman yurdu kılacak bir şuura” vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.  

İşte çıkıyorsun sende yola, hazırlık tamam,

Şu yaşına kadar senden çekildi mi elaman?

Bir başka sen olursun inşallah, döndüğün zaman,

Değiştirmezsen bu kötü huyu, kovarlar seni…

 

 

 

 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —