Nuriye GÜNAYDIN
Allah nasip etti, bu senede, bize yemek nasip oldu.
Siyah kokulu üzümlerimiz olgunlaştı, TERMONİ'mizi yaptık çok şükür.
Yöresel tatlılarımızdan biri TERMONİ;
Atalarımızdan bize kalan mevsimlik tatlı, eskiden tabiki sadece mevsiminde yapılıp yenilirdi, şimdi gelişen dünyada, üzümün suyu, dondurucuda saklanarak, her mevsimde yenilebilir.
Geçmiş dönemde, bu tatlıyı yemek için tam bir yıl beklenir, mevsiminde çok özlenerek, yenilirmiş.
Doğal yöntemlerle, hiçbir katkısı olmadan üzüm suyundan yapılan bu tatlı, yöre kültürüne has bir tatlı olması, beni çok duygulandırır, geçmiş döneme çok eskilere giderim.
Tabiki tüm tarihimizi içine alır.
Rahmetli, Anneme Babama, dahada eskileri, düşünür kendi kendime hayaller kurarım.
Yöremize, çay tarımı daha gelmediği dönemlerde, dedelerimizin, Ninelerimizin, tarlalarında, mısır ekilip mısır ekmeğini tükettikleri, o günler çok zor günlerdi, günlermiş.
Annem hep anlatırdı, neler, neler çektiklerini.
Yöremizde çay tarımı olmadan önce, geçim sıkıntısı çok, gelir düzeyi yok denecek kadar azdı.
Yöre insani, zor koşullarda engebeli dar arazilerde, sadece karnını doyuracak kadar üretebilirdi. Para kazanmak için genelde, sahillerde yaşayanlar, balıkçılık, iç kesimlerde ormanlık alanlara yakın, yaşayanlar, marangozluk, ustalık yaparak, eve ekonomik anlamda gelir sağlamaya çalışıyorlardı.
Bu gibi imkânlara, sahip olmayanlarda, gurbete, şehir dışına çalışmaya giderlerdi.
Tarım hayvancılık, kendi ihtiyaçlarını ancak giderebiliyordu.
Evinden para kazanmak için, uzaklaşan evin erkeği, evde tüm sorumluluğu kadına bırakır, kadın ise evin, hem erkeği hem, kadını olmak zorunda kalırdı.
Yani, yöremizin kadınları çok, çalışkan olmalarının bir sebebi de, doğayla yaptığı mücadelenin bir sonucudur.
İnsanların yaşam şeklini, Kültürlerini, geleneklerini, inançlarını hikâyelerini, masallarını şarkılarını, türkülerini, coğrafi konumu, doğal hayat şartlarından etkilenilerek meydana geldiğini düşünüyorum inşallah yanılmıyorumdur.
Örnek bizim Lazcamızdaki, masallarımızda, hikâyelerimizde yer alan hayvan figürleri, özellikle yöremizde yaşayan ayı ile çakalın masallarımızda ismi geçer.
Lazcada güçlü kuvvetli insana (mtutisteri koçi ) [ Lazcayı Türkçe harflerle tam yazamıyorum] ayı gibi adam benzetmesi yapılırken. Türkçede ayı gibi denildiğinde insanları küçük düşürmüş olursun.
Türkçede güçlü kuvvetli adama aslan gibi benzetmesi yapılır.
Görüldüğü gibi her şey yaşanılan coğrafyaya göre anlatım, biçimi yaşam şekli oluşturur..
Arslan kurt bizim Lazca hikâyelerimizde kullanılmaz.
Termonimize dönersek;
Üzüm sarmaşıkları, genelde bol güneş alması için, kızılağaçlara verilir.
Rengi siyah, morumsu, kokulu tatlı bir üzüm, kabuğu hafif sert, genelde yenilirken posası yutulmaz atılır. Konu çok dağılmadan, bildiğim kadarıyla, geçmişte Pazarda şarap fabrikasının olduğunu, büyüklerimizden duymuştum..
Atalarımıza, tarihimize, geleneklerimize, saygıyla, sevgiyle minnettarız.