Tarih: 17.08.2014 18:24

Rize'nin bilinen ve bilinmeyen yönlerini anlattı

Facebook Twitter Linked-in

*Öncelikle, sizi sizden dinleyebilir miyiz?

Çayeli doğumluyum, ilkokulu Çayeli'nde, ortaokulu Rize'de liseyi İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nde yatılı olarak okudum. Sonra İstanbul Teknik Üniversitesinde petrol mühendisliği bölümü okudum. 1988’de TPAO burslusu olarak mezun oldum. 1988 Ekim ayında Batman'da çalışmaya başladım. 1991’da Adıyaman'a gittim. 1991’de Adıyaman eskiden baş mühendislikti işletme müdürlüğü oldu. 1993’te Bölge Müdürlüğü oldu, her kademede çalıştık Adıyaman'da. Mühendis olarak, şef olarak, müdür olarak, baş mühendis olarak, bölge müdür yardımcısı olarak, en son bölge müdürü olarak çalıştık. 2009 yılında da Genel Müdür Yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak Ankara’ya geldik, TPAO’ya. Yani 26 yıldır TPAO’dayım. Sadece bu sürede iki yıl 92-93 Bitlis’te iki senelik askerliğim var. Son 4 yıldır da buradayım. Son 1 senedir de genel müdür vekilliği ve yönetim kurulu başkan vekilliği yapıyorum.

İşçi emeklisi bir babanın oğluyum. Her Rize’li gibi çocukluğumda çobanlık yaptım, yaylacılık ettim. Lazlakar’da çok çobanlık ettim. Bizim yaylamız Lazlakar'dır. Her Rizeli gibi gibi çay topladık, ağaç budadık, bizim arazimizde budamadığım hiçbir ağaç yoktur. Sonuç itibariyle de bu görevi yapıyoruz. Sağa sola gittiğimde, özellikle Adıyaman’da çocuklara anlatırdım bu yaptıklarımı. Sonuçta biz çocukken üstümüzde, başımızda yoktu, bugün ise devlet böyle bir imkân sağladı, bu şirketi yönet dedi, bu devlet bu imkânları insanımıza bu görevleri veriyor. Çocukların yürüyüşüne üstüne başına bakarak değil, sonra bu ülkeyi yönetecekler. Dolayısıyla köylü çocukları bizim için ayrıdır. Daha becerikli olurlar, çünkü bu insan ağaçtan düşmüştür, şehirdeki insanlar can fanusun içinde yaşıyorlar, sıkıntı çekmiyorlar, tehlikenin ne olduğunu bilmiyorlar. Tehlikenin ne olduğunu bilmeyen, kriz yönetemez. Bizim işimiz de böyle. Köyde yaşayan insan sıkıntı çekmiştir, hiç bir şey yapmamışsa komşunun bahçesinden meyve almaya çalışmıştır. Bütün bunlar hayat tecrübesidir. Ama şirket tarafına döndüğümüzde, biz temelimizden itibaren bu şirkette çalıştık, sendikayla uğraştık, işle uğraştık, kazalarla uğraştık. Dolayısıyla her türlü sıkıntıyı yaşadınız mı şirketteki krizleri yönetmeyi de biliyorsunuz, şoka uğramıyorsunuz başınıza bir şey geldiği zaman.

Modern dünyada artık tabandan gelen insanları daha çok üst seviyeye taşıyorlar. Dışardan çok donanımlı birisini getirip işin başına koyabilirsiniz, ama o mutlaka 1-2 yıl öğrenme süreci yaşar. Çünkü nasıl yürüdüğünü bilmiyor, ama işin içinden gelen bir adam eğer donanımları da iyiyse kimse ona numara çekemez. Dolayısıyla bu anlamda ben kendimi 2 kere şanslı sayıyorum. Bir, köylü insanım. Köylerin meşakkatini yaşamışız. İnsanlara nasıl bakacağını biliyorsunuz. İkincisi de bu şirketin tabanından gelen birisiyim. Şirketimizdeki en alt kademedeki işçi arkadaşlarımızın ne hissettiğini biliriz. Bunları da kendimiz için avantajlı olarak görüyorum. Bir dezavantajımız uzun süre Adıyaman’da kaldım, ilkokuldan itibaren ortaokulu Rize merkezde sonrasını İstanbulda okudum. Ben aslında bizim memleketimizin insanlarını çok fazla tanımıyorum. Çünkü liseyi kendi ilinizde okursanız kendi kuşağınızdakileri tanırsınız. Ben ortaokulda bile Rize merkeze gittim. Ama son 4 yılın Ankara'da çok faydası oldu. Burada bizim bir bürokrat grubumuz var 48 -50 kişilik. Her ayın ilk Çarşambası yemekler olur burada. 53.'üncüsünü yaptık. Belki de tektir Türkiye’de. Bayağı güzel bir katılım oluyor. Bu vesileyle çok kişi tanıdım.



Rize’yle irtibatınız nasıl?

Birkaç yıl öncesine kadar gidebiliyorduk. Her yaz yine gidiyorum ama uzun süreli kalamıyorum. Bir hafta 10 gün olsa da her yıl gidiyoruz.



Rize’nin turizm ekenomik alandaki yeri ne olmalıdır? Sizce Rize hak ettiği yerde midir?

Rize hak ettiği yerde değildir. Tabi bunun için altyapı lazım. Bizim insanımızın bence turizm kültürü yok. Bu altyapının verilmesi lazım. Çok sevdiğim bir dostum söyledi. Turizm bizim orda köye gittiği zaman hemen onu bağırlarına basarlar, yedirir, içirirler. millet onu parayla yapar. Bizimkiler Allah rızası için yaparlar. Yani bu çok enteresan bir yaklaşımdır. Evet bu insani duruş doğru, eğer turizm olarak geri dönüşüm istiyorsak, altyapının iyi kurulması lazım. Yörenin doğal dokusunun çok iyi korunması lazım. Bunu söylerken tırnak içinde şunu demiyorum, 'Ya HES yapmıyalım.' Onları da yapalım ama herşeyi göz önüne alarak yapalım. Altyapısını iyi kuralım, hesapsız kitapsız yaptığınız her şey size döner. Ama doğru yaptığınız her şey de size geri döner. Temel şey, turizm altyıpısı açısından bilinçlendirilmesi, yol olarak, otel olarak bunların kurulması. Karadeniz’de müthiş bir dağ turizmi potansiyeli var. Yaz ve kış ikisi için de var. Ben hep şunu düşünürüm. Yazın futbol takımları yüksek yerlere gider, niye bizim orda böyle tesisler yok? Yatırımcı da bulunabilir, biraz kafa yorulmalı. Muhakkak hem yaz, hem kış bu yapılmalı. Balık tutmak gibi. Bizim turizm bilincimiz gelişmemiş. Bunu yönlendirecek doğru insanlara ihtiyacımız var.


Rize, Türkiye’nin en çok göç veren illerinden birisi. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Bence göçü durdurmamak lazım. Bu yanlış bir şey değil. Yani insanların Rize'yle irtibatını koparmaması lazım. Rize her yerde olsun. Bu bir misyonerliktir. Bu kötü bir şey değil. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Türkiye’nin her yerinde Rize’li olsun. Hatta yurtdışında da olsun. İnsanların gitmemesi değil, geriyi unutmaması, çoluk çocuğunu yazın götürmeli, onu koruduğumuz sürece sorun yok. Ama dışarda muhakkak olmalıyız. İnsanların sabit bir yeri yok. Merkez ayağımız memleketimiz olmalı. Öyle olmasaydı, milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar nerede olacaktı? Türkiye’yi kim yönetecekti? Aslında Allah’ın bir takdiri. Bunlar olmasaydı kim yapacaktı bu işleri. Şimdi bizim hemşehrilerimiz var.



Karadeniz'de petrol ve doğalgaz olduğu hep söylenir. Bazı araştırmalar da yapıldığı halde beklenen müjdeli haberleri duyamadık. Bu konuda umutlar devam ediyor mu? Yoksa söylentide mi kaldı?

Bir potansiyel olduğu doğru. Ama kamuoyuna yanlış bilgi aktarıp da 'şu kadar petrol var, şu kadar gaz var, şu kadar üreteceğiz' demek doğru değil. Biz onun için özellikle basın mensubu arkadaşlara da şunu söylüyorum. Bizden duymadığınız birşeye inanarak haber yapmayın. Karadeniz’de potansiyel var, doğru, karadenizde bir petrol sistemi doğalgaz sistemi var doğru. Bugüne kadar keşfedilmiş bir rezerv bulamadık. Ama karadeniz büyük bir göl. Çok ciddi sondajlar yapmak lazım. Bunlar çok pahalı. Biz 6 tane derin kuyu kazdık Karadeniz’de. Bu altı kuyunun maliyeti 1.3 milyar dolar. Bunun sadece 200 milyon dolarını biz harcadık, kalanını ortaklarımız yani yabancı şirketler harcadı. Bu projeyi böyle gerçekleştirmeliyiz. En az 100 kuyu kazmamız lazım. 100 kuyu demek 25-30 milyar dolar demek. Dolayısıyla bunu cebinizden koyamazsınız. Biz sismik çalışmalarını kendimiz yapıyoruz. Sonra bunu sunuyoruz başka şirketlere. Onlar da geliyorlar birlikte araştırma yapıyoruz. Henüz bizi mutlu edecek bir keşif haberi yok. Ama umut yok demek değildir. Kuzey denizini hep örnek veriyoruz. Kuzey denizinde çok büyük keşifler yapıldı. 35-36 kuyudan sonra adamlar keşfettiler. Şimdi karadeniz oranın 8-10 katı. Daha yapılacak çok iş var. Petrolculuk işi çok seri yol katedilen bir iş değil. Hem doğu tarafında, batı tarafında ikisinde de beklentilerimiz var. Somut bir şey olursa bunu kamuoyuyla paylaşırız.


'Millet, komşularımızda petrol var da bizde niçin yok?' diye sorar. Gerçekten Türkiye'de petrol yok mu? Yoksa petrol olduğu halde çıkarma imkânı mı bulamıyoruz?

Bunun cevabı kesinlikle hayır. Biz bir petrol ülkesi değiliz. Evet doğru, çevremizdeki her tarafta petrol var. Ama maalesef Türkiye jeolojik olarak bundan nasibini almış potansiyeli olan bölge değil. Türkiye’deki yapılar daha çok küçük küçük yapılar, belki ileride farklı jeolojik senaryolarla farklı şeyler elde edilebilir. Hiçbir zaman kestirip atmak doğru değil. Ama bugünkü verilerle Türkiye bir petrol ülkesi değil. Bizim karalarımızın yüzde 15’ini aramışız, denizlerde ise yüzde 5’lik bölümü aramışız. Bu aranmalar devam edecek. Şimdi yeni petrol kanunuyla beraber özel sektörle beraber ciddi olarak asılıyor. Bunu hep beraber takip edip göreceğiz. Ama tabi içerideki üretim Türkiye için çok önemli. Gerekli ciddiyeti gösteriyoruz. Petrol kuşağı geliyor, bizim sınırlarda bitiyor. Teknolojik olarak hiçbir yetersizliğimiz yok. Dünya ne yapıyorsa biz de aynısını yapıyoruz. Mevcut şartlarda durumumuz bu. Zaten bu yüzden dışarıya daha çok açılıyoruz.



Son yıllarda yurt dışında da petrol arama ve çıkarma faaliyetleri yapıyorsunuz? Arzu edilen hedeflere ulaşabildiniz mi?

Geçen sene Türkiye petrole ve doğalgaza 53 milyar dolar para vermiş. Bunu aşağı çekebilmek için içeride de dışarıda da uğraşmamız lazım. Bugün itibariyle Kazakistan’da, Azerbaycan’da, Afganistan’da, Libya’da Kolombiya’da Irak’ta, Rusya’da faaliyetlerimiz var. Bunlar için özellikle Afrika’da daha agresif olup yukarı doğru taşımaya çalışıyoruz. Güzel projelerimiz var dışarıda. Mesela gelirlerimizin yarısı Azerbaycan’dan. Afganistan’da iki tane yeni başladığımız projelerimiz var. Biz özellikle Afrika’ya asılıyoruz. İşbirliği yapıyoruz. Rusya’da yeni bir saha satın aldık, daha yeni işlemlerini bitirdik. 176 milyon dolar ödedik. Macarlar’ın bir sahasına ortak olduk. 60 senelik Türkiye Petrollerinin tarihinde bir ilktir. İlk defa bir satın alma yaptık. Çok önemsiyoruz. Devlet, önüne 2023 hedefi koydu. Bunlar bizlerin çalışmasıyla altı doldurulacak. Biz de 1 yıldır aslında 2023 yılı için TPAO’nun hedefleri neler olur diye çalıştık. Bunun için de her iki yılda bir saha satın alma var. İşte dünyanın genelinde farklı projelerin içinde bulunmak var. İşte Türkiye’de meşhur 'kaya gazı' muhabbeti var. Bununla ilgili çalışma var. Dolayısıyla yurt içinde de yurt dışında da agresif bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Bunu yaparken de inşallah memleketimizin enerji açığını kapatacak, Türkiye’yi 2023 hedefine taşıyacak sonuçları elde etmek var.



Son söz olarak neler söylemek istersiniz?

Hemşehrilerimiz memleketimiz için çok çalışsınlar, hemşehrilerimizin başında bir hemşehrileri var. Ve inşallah yakında bir aksilik olmazsa cumhurbaşkanı olacak. Belki devlet başkanlığı olacak. Türkiye’ye çok uygun bir sistem bana göre. Hemşehrilerinin başarısı için herkesin çok çalışması lazım. Sayın başbakanımız 2023 hedefi koymuş, bu hedefe inanmadan başarılı olmanın şansı yok. Türkiye’nin bugün geleceği noktanın 13 sene önce bu olacağını söyleselerdi kimse inanmazdı. Ama Türkiye bunu yakaladı. Türkiye önümüzdeki 10 senede bir iki katına büyüyebilir. Bizim bu kabuk değişimini yaşamamız lazım. Bütün Türk milletinin yöneten insanların çok cesur olması lazım. Bizim şirketimizdeki prensibimiz şudur: Hainlik, hırsızlık ve namussuzluk bizim kapımızdan içeri giremez, yakaladık mı engel oluruz, cezasını veririz. Bunun dışında insanız, her türlü hata yapılabilir. Hatalar telafi edilebilir. Hiç düşünmeyeceğiz, düzgün olacağız, samimi olacağız. Ve inşallah hep birlikte hedeflerin altını doldurup hep birlikte 2023 hedeflerini yakalayacağımızı ümit ediyorum ve bütün Rizeli hemşehrilerime saygılarımı sunuyorum.



Besim Şişman kimdir?

1966 yılında Rize’de doğdu. 1988 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Petrol Mühendisliği bölümünden mezun oldu. 1988-1993 yılları arasında TPAO Batman Bölge Müdürlüğünde ve TPAO Adıyaman Bölge Müdürlüğünde log mühendisi olarak çalıştı. 1995-2003 yılları arasında TPAO Adıyaman Bölge Müdürlüğünde Kuyu Tamamlama Mühendisi, Teknik Operasyonlar Şefi ve Workover Başmühendisi olarak çalışan Şişman, 2003-2005 yılları arasında TPAO Adıyaman Bölge Müdürlüğünde KTH Müdürü, 2005-2007 yılları arasında TPAO Adıyaman Bölge Müdür Yardımcısı ve 2007-2009 yılları arasında TPAO Adıyaman Bölge Müdürü olarak çalıştı. 2009-2013 yılları arasında TPAO Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 27 Şubat 2013 tarihinden itibaren Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Vekili olarak görevine devam etmektedir. İngilizce bilmektedir. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
 53 RİZE


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —