Tarih: 16.12.2014 07:29

Çamlıhemşin'deki Şatonun İlginç Hikayesi

Facebook Twitter Linked-in

Şehrin meşakkatli hayatından bunalanlar için doğa bulunmaz bir nimet. Doğanın en zengin hallerinin bulunabileceği bir yer var: Kaçkarlar ya da çoğunluğun bildiği karşılığıyla Fırtına Vadisi. Buraya Rize’nin Pazar ilçesini geçtikten 7 km sonra sağa sapılarak girilir. 20 km sonra başlayan yükseltiyle vadinin ana güzergâhlarına ulaşılır. Çamlıhemşin ilçe merkezinde vadi ikiye ayrılır: Hala ve Fırtına (ana) vadileri. Yaylaları, buzul gölleri, kemer köprüleri, taş ve ahşap konakları, Zilkale, Kale-i Bala gibi geçmiş dönemin ihtişamını yansıtan eski eserleri, çok çeşitli bitki ve hayvan popülasyonu ve içinde barındırdığı sonsuz kaynak değeri ve insanlarıyla bir başka diyardır Fırtına Vadisi.
İşte bu bir başka diyarın içinde, bambaşka bir kapının yerleşim birimleri bulunur. Hemşinliler, Vice Köyü üzerinden Kanlıboğaz’a oradan da Atina’ya (Pazar) inip kaçak olarak gittikleri Rusya’da pastacılığı öğrenerek memleketlerine döndü. Bu, yıllar boyunca böyle sürdü. Daha sonra bu yurtdışı gurbeti içe döndü ve bu sefer Hemşinliler Anadolu’nun çeşitli kentlerine giderek bu mesleği oralarda devam ettirdi. Bu mesleğin kurumsallaşmasında büyük pay sahibi olan Hemşinliler denilince akla ilk pastacılığın gelmesi boşuna değil.
Artık meslek sahibi ve para kazanmış kimseler olarak Hemşinlilerin ilk işi, geniş aile için ihtiyacı karşılamak üzere büyük evler yaptırmak oldu. Bu evler Rusya’da gördükleri evlere çok benziyordu. Çünkü onlar orada kafalarına koymuşlardı Rusya evleri gibi büyük evleri memleketlerinde yaptırmayı. Bir kısım Hemşinli’nin paraları konaklara yatırdıktan sonra, o koskoca evlerin içinde komşusunun getireceği bir tas çorbaya muhtaç olarak yaşadığı söylenir.
ÜÇ KATLI VE 18 ODALI KONAK 

Tarakçıoğlu Konağı’nı yaptıran Hurşit Ağa
Sahiplerini sonraları sıkıntıya düşüren ve yazının esas meselesi Makrevis (Konaklar) Köyü’ndeki Tarakçı ve Dudi konaklarının öyküsüne gelince... Bu iki konağın en önemli özelliklerinden birisi aynı aileye mensup insanların rekabeti sonucu yapılmış olmaları. Tarakçıoğlu Konağı’nı yaptıran Hurşit Ağa, gurbete çıkmadan önce de ağaymış. Böyle nam salmış vadiye. Rusya gurbetinden kazandığı parayı da bugün hâlâ ayakta kalabilen büyük taş konağa yatırmış. 18 odalı, üç katlı, pencereleri vitraylı (renkli camlı), misafir odaları şömineli, ahşap oyma işçiliğinin geleneksel özelliklerini yansıtan, pencere ve duvar demirleri ve özel koruma boyaları Rusya’dan getirilmiş taş ve ahşap karışımı bu konak yazın gelenlerce birkaç günlüğüne de olsa şenlendiriliyor.
Zaman, konağın birçok bölümünü hafızadan silmiş adeta. Misafirhane de zamana yenilmiş ve bakım yapılmazsa tamamen yok olacak gibi görünüyor. Böyle gösterişli bir konak yaptırılır da Tarakçıoğlu Recep Ağa boş durur mu? Recep Ağa da konağın biraz üstündeki geniş bir araziye, 30 küsur odalı, çatı ve ahırı ile birlikte beş katlı büyük bir konak yaptırır. Bu konağı vadideki diğer konaklardan ayıran en önemli şey, odalara girişteki ‘antre’ sisteminin bulunması. Ev ahşap işçiliğinin tüm inceliklerini yansıtmakla birlikte, gösterişiyle görenleri şaşkına çevirir. Aslında ev için “Camiler yıkılmış ama mihrap yerinde” demek daha doğru olur.
AİLE PASTACILIĞA DEVAM EDİYOR 
 
Hurşit Tarakçı’nın Moskova’dan getirdiği bu kıymetli meslek sayesinde aile pastacılık kanadında çalışmaya devam etmiş. Önce İsmail ve Yunus Tarakçı kardeşlerle birlikte bu uzun yolculuğa Tevfik ve Mehmet Ali Tarakçı kardeşler de katılmış. Moskova’dan ayrılarak güneye, Karadeniz sahil şeridine inerek Yalta’da baba mesleği fırıncılıktan pastacılığa doğru bir geçiş yaparak Vatan Pastanesi’ni açan aile; daha sonra Rusya’nın ileri gelenlerinin kümeleştiği bu yörede, gelen talepler doğrultusunda bu sefer de Dilber Pastanesi’ni faaliyete geçirmiş. Tarakçı kardeşlerin gücü Rus ihtilaline hatta 1928’lere kadar devam etmiş fakat ihtilal nedeniyle, mülkiyetlerine el konulacağı anlaşılınca Türkiye’ye dönmenin yollarını aramaya başlamışlar.
 
Kardeşlerden İsmail Tarakçı büyük güçlükler atlatıp Rusya’dan ayrıldıktan sonra Samsun’a yerleşerek Ulus Pastanesi’ni açmış. Daha sonra yanına gelen kardeşi Mehmet Ali Tarakçı bayrağı kendisinden devralmış. Mehmet Ali Tarakçı ve kardeşi Tevfik Tarakçı pastacılık sektöründe birçok yenilikler yapmış. Daha sonra Tevfik Tarakçı ticaret hayatını yalnız devam ettirmeye karar vermiş ve Sümer Pastanesi’ni açmış.
Bugünse; Ankara’da Funda ve Meram pastaneleri olarak ailenin iki kanadı, dedelerinden aldığı pastacılık mesleğini büyük bir başarıyla devam ettiriyor.

 


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —