Olayları değerlendiriş ve muhakeme ediş tarzımız hayata nereden baktığımızla ilgilidir.

Onun için hemen hemen her yazımda irdelediğim gibi; insanın oy verip iktidara getirdiği hükümet edenlerin hatalarını ya da yaptığı doğru işlerini anlaması ve yorumlaması için sağlıklı bir bakış açısına ve vicdanlı bir yüreğe sahip olması gerekir!

Bugün hükümet eliyle ülkemizde hayat bulan “doğru/yanlış” icraatların temel amacı; hemen hemen her konuda kendi yaptıkları eylemlerin doğru olduğunu topluma ve muhalefet edenlere kabul ettirmek için dolambaçlı yollardan siyaset üreterek hedeflerine ulaşmanın çabası içinde olmalarıdır!

Halbu ki iktidar olanlar samimi gayretleri ve toplumun büyük kesiminin kabul ettiği projeler sayesin de görevlerinin üstesinden gelerek başarılı olursa hiç kimse bu durumu yadırgamayacak bilakis alkışlayıp taktır edecektir!

Fakat üzülerek ifade etmeliyim ki; iktidarın her dediğine “eyvallah” diyen geniş halk kitleleri 21. yüzyılda hala “onların bir bildiği var” noktasını bir türlü aşamamıştır!

Maalesef itaatkârlığa alışmış, hiçbir toplumsal derdi olmayan “ver yiyim ört yatıyım “ mantığı içerisinde birilerinin söyledikleri ve yaptıkları yanlışların peşine düşen “köle ruhlu insanlar” olmaya gönüllü devam edenlerimiz bu ülkede hiç de az değildir!

Bu inciten ifadeyi üzülerek ve bilerek kullandım!
Ne yapalım ki bu ülkenin büyük bir kesimi kendi sözlerinin ve düşüncelerinin bir anlam ifade etmediğine kendisini ikna etmiş bir şekilde nefes alıp veriyor!

Çünkü, oy verdiği partinin, bağlı bulunduğu cemaatin veya çalıştığı iş yerinde patronunun söz ve eylemleri daha değerli ve önemlidir onun için!

Ben öteden beri insanın bir başkasına kayıtsız şartsız teslim olmasının, o kişiyi şahsiyetsiz hale getireceğine inanmışımdır!

Şimdi; buraya kadar yazdıklarımı müşahhas hale getirmek de benim size karşı vicdanı borcumdur!

Kanımca; son günlerde kamuoyunu meşgul eden “Diyanetin faiz fetvası” şu ana kadar yazdıklarım açısından irdelenmeyi hak ediyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran-ı Kerim’in Bakara Suresi 275. Ayetin tefsirini şöyle yapıyor;

“Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi olanların, “Alım satım da ancak faiz gibidir” demeleridir. Halbu ki Allah alım satımı helal, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişte yaptığı kendisine aittir, işi de Allah’a kalmıştır. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemlikleridir.”

Faizle ilgili başka Ayetlere baktığımızda gördüğümüz gerçek şudur; bu konuda Kuran’ın kullandığı sert üslup başka hiçbir konuda kullanılmamıştır neredeyse.

Diyanetin “kamu bankalarından” alınacak ihtiyaç kredisi ile ilgili verdiği “faiz fetvasında” ki temel gerekçe şudur; borçlunun alacaklıya enflasyon farkını ödemesi faiz değildir. Çünkü bu reel bir fazlalık değil, alınanla ödenenin eşitlenmesini sağlayan, adaleti gerçekleştiren bir rakam fazlalığından ibarettir.

Bu mantığa göre parasının değerini enflasyona karşı korumak için “enflasyon oranında “ parasını bankaya faizle yatıran ve aynı oranda faizle kredi çeken hiçbir kimse “faiz yeme günahı işlemiyordur!”

Karşılık beklemeden insanlara yardım etmeyi teşvik eden İslam Dininin bu tavsiye ve emri yerine bugün kapitalist sistemin dayattığı normlarla, yani “insandan insana yardım yerine” bankadan alınan yüksek faizli kredilerle insanlar ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar!

Yaşadığımız bu durum İslam Dininin “faizi yasaklama” gerekçesine tamamen aleyhine ama modern çağın Müslümanlarının ise lehinedir!

Dünyada ve ülkemizde “emeğin ve alın terinin” en büyük sömürü aracı olan bankalar “yasal tefecilerdir!”

Bu gerçek apaçık ortadayken “İslam Dinini” temsil ettiği varsayılan dini bir kurumun sömürü aracı bankalar konusunda “evet enflasyon oranında faizle kredi alabilirsiniz” “fetvasını” vermesi, dinin siyasallaşmasıyla izah edilebilir ancak!

Hemen hemen hepimiz evimizi, arabamızı, beyaz eşyamızı ve daha birçok ihtiyacımızı ürettiğimiz değerlerin karşılığında değil bankalardan aldığımız kredilerle almaktayız. Böyle olunca da Diyanetin verdiği faiz fetvasına itiraz etmek yerine menfaatimizi meşrulaştırdığı(!) için sessizce kabul etmişiz!

Ben bugüne kadar etrafımda ve sosyal medyanın herhangi bir mecrasında Diyanetin verdiği faiz fetvasıyla ilgili herhangi bir iktidar sever kişinin “ne yapıyorsunuz siz haddinizi aşmayın!” dediğine şahit olmadım!

Onun için şunu rahatlıkla ifade edebilirim artık!

Kendi inandığı dinin emir ve yasaklarını layıkıyla öğrenemeyen bir milletten de iktidarın başka sahalarda yaptığı ve yapacağı icraatları hakkıyla tanıyıp değerlendirmesini de zaten bekleyemeyiz!

Bugün iktidarda bulunan siyasi irade, Cumhuriyetin ilk döneminden kendi iktidarına gelene kadar sürekli “dinden uzak“ uygulamalar yaparak halkın dini duygularını istismar etmişlerdir diye geçmiş hükümetleri her vesile ile eleştirmiştir.

Sızlanıp durdukları, kendilerini acındırdıkları, bugüne kadar çektikleri sıkıntıları “din üzerinden” pazarlayanların “faiz fetvası” verdirerek “inşaat sektörünü” canlandırmak ve bunun üzerinden ekonomiyi ayağa kaldırmak istemeleri en hafif tabiriyle “ikiyüzlülüktür!”

Aslında Diyanete ; “devletten kredi ile ev almak caizdir” fetvası verdirenler, toplumsal vicdanımızı ve dini hassasiyetlerimizi de yerle bir ettiklerinin bal gibide farkındadırlar!

Ve bu olup bitenler; ferdi açıdan her defasında belirttiğim gibi yine kuvvetliye karşı takındığımız şahsiyetsiz duruşu da resmetmektedir!

Fetva; dini veya hukuki bir konuda 'bir olayın hükmünü açıklayan veya hükmünü koyan, güçlükleri çözen kuvvetli cevap' anlamına gelmektedir.

O halde bu “şahsiyetsiz duruşu” resmettiğim düşüncelerimde benim verdiğim “fetva” olsun!

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olunuz…


Fetva…

Abdurrahman Akın

23.01.2020 09:48:43

41