Benim çocukluğum hamd olsun Kuran-ı Kerim okunan bir evde geçti…

İslami hassasiyetlerin önceliği olan bu ortam, doğal olarak benim kişiliğimin şekillenmesinde de çok önemli bir yer tuttu…

Ben ve ailemin diğer fertleri için İslamiyet’in ibadet ve geleneklerini ilgilendiren kısımları çok önem arz ediyordu. Kuran okumak, Namaz, oruç, dini bayramlarımız, sosyal yardımlaşma, hayatımızda ki olmazsa olmazlarımızdandı…

Bu ortamda büyürken; İslam’ın ihtiva ettiği ibadet ve hayat nizamının fert ve cemiyet hakkında ki görüşlerini öğrenme derdimizin olmadığını çok zaman sonra öğrenecektim! Çünkü geleneksel din anlayışı hâkimdi benim ailemde de!

Her husustaki İslami emirler ve o emirlerin müşterek gayesini anlamak, fert ve cemiyet planında bu gayeyi hayat haline getirmenin alt yapısından uzak çocukluk yıllarımızdan gençlik yıllarımıza geldim!

Ben çocukluğumdan bu yana hayal kurmayı, kurduğum hayallerle zihnimi meşgul etmeyi seven bir insanım! Size, çocukken çevremde anlatılan bir örnekleme üzerine kurduğum hayalimden bahsetmek isterim…

Çocukken anlatılırdı çevrem de; insan öldüğün de “eğreti otu” gibi mezarın da dirilecek diye!  Benim o gün ki idrakim bunu o kadar önemsemiş ve inanmıştı ki; Çayeli 9 Mart İlkokulun da okurken sınıf arkadaşlarıma anlatmış ve onların bu bilgiye sahip olmadığını hayretle görünce de ilk köye çıktığımda sınıf arkadaşlarıma bu “eğreti otunu” getirerek; “işte biz öldüğümüzde böyle dirileceğiz” diyerek haklılığımı ispatlamış olacaktım!

Eğreti otu dediğimiz bitkinin; insan vücuduna benzer bir şekilde yaratıldığını bize anlatmışlardı.  Belki de, yaratılışın nasıl gerçekleştiğini çocuk zihnimize bu şekilde yerleştirmek için büyüklerimiz misal olarak bizlere anlatmak istediler… Sanki başı, kolları, gözü ve ayağı var izlenimi verir insana ilk bakışta “eğreti otu.”

Hayalim de canlandırdığım bu küçük resimler sade ama benim ruhumu tatmin eden duygulardı. İstiyordum ki bildiklerimi bilmeyenlere öğreteyim! Öylede yaptım. Köye ilk çıkışımda bahsettiğim o otu akşam özene bezene bir naylon torbanın içine koydum ve Çayeli’nde ki sınıf arkadaşlarıma göstermek için getirdim!

Fakat dalından kopardığım ve saklamak için koyduğum naylon torbanın için de zavallı “eğreti otu” boynunu büküp kurumaya başlamıştı! Ama ben yine de iddiamı ispat etmenin huzurunu yaşamıştım!

Bu düşüncelerin hayalim de oluşturduğu din algısı delikanlılık çağım da, bende büyük bir devrime de aslında gebe oldu diyebilirim! Özellikle okuma serüveninin bende tavan yaptığı lise ve o süreyi takıp eden yıllarda dine bakışımı tamamen değiştirmeye yetti!

Bu değişimin en büyük nedeni sizi temin ederim ki; Kuran-i Kerimi bizzat okumak oldu. Ben din âlimi değilim. Yüce Kitabımızı yüzünden ancak okuyabilen cahil bir Müslümanım. Ama şunu yaptım. Kitabimizin Türkçe anlamını bol bol okuyarak, inandığım meallere de bakıp kendim ne anlıyorum bu ayetlerden diye de düşünmeye başladım!

Güvendiğimiz tefsirleri okumak ve bizim bu tefsirlere ekleyecek bir şeylerimiz olduğunu hep düşündüm! Kuran bir mucize ise ve bu mucize hala devam ediyorsa, bizim O’nu her okuyuşumuzda bize yeni bir şeyler vermesi ve bizi her okuyuşumuzda değiştirmesi de o denli mucizevi bir durum olmalı!

Yüce Kitabımızın, insanı, cemiyeti anlatan ve yol gösteren sihri dün olduğu gibi bugün de mucizevi bir şekil de devam ediyor. Ben kendi adıma diyebilirim ki; çocukluğum da duyduğum o güzel Kuran sesini bugün anlamlandırma çabam beni idrak etmenin ötesin de şuurlanmam da önemli bir kilometre taşı olmuştur.

Şunu özellikle ifade etmek istiyorum. Benim için hayat da hiçbir makam, şan şöhret, servet güzel bir sesle okunan Kuran tilavetinin yerini tutmamıştır! Şahsen o kadar arzu ederdim ki güzel Kuran okumayı, bunu kelimelere bile dökmekten acizim diyebilirim!

Yıllar geçtikçe Kuran’ı her okuyuşum da ki anlam dolu resimler bende daha farklı kapılar açmaya başladı… Aslında bu yazım da o resimlerden bir tanesini sizlerle paylaşmak, o resim üzerin de tefekkür etmemizi sağlamak niyetindeydim!

Yine de bu yazım şu düşünceye hizmet etmiş olsun; Kuran-ı Kerim üzerinden tefekkür ederek düşünür bir bilinç oluşturursak, daha sonra dinimiz hakkında okuyacağımız ve öğreneceğimiz her bilginin “dinden” olup olmadığını çok daha rahat anlayabiliriz diye düşünenlerdenim!

Yoksa; “kaba softa ve ham yobaz” tiplerin ellerinde hem dinimiz hem biz oyuncak oluruz! Bu iki arızalı kafanın; iyiliğin, doğruluğun, Hakkın ve hakikatin öğrenilmesi gibi bir derdi ve duruşu da yoktur zaten!

Son olarak, birkaç Allah buyruğunu sizlerle paylaşarak tefekkürümüze kapı aralamak istiyorum. …Ve bu Ayetleri okurken şu an nazil oluyormuş gibi muhayyilemizi harekete geçirmesini de temenni ediyorum…

“Öyle ki, Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O’nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim…” (Hud Suresi-2)

“Biz yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz…” (Fatiha Suresi-4)

“Andolsun biz, Kuranı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?..” (Kamer Suresi-17)

“Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır, bütün işler O’na döndürülür; öyleyse O’na kulluk edin ve O’na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir…” (Hud Suresi-123)

De ki; Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler…” (Tevbe suresi-15)

 “De ki; Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…”(Al-i İmran Suresi-31)

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…


Ahmet Yılmaz
3.11.2017 08:55:56
toplumun büyük çoğunluğu islam hassasiyeti olan evlerde doğuyor.sapıtanlar sonradan sapıtıyor.

Nurten
3.11.2017 11:56:54
peygamberimizin sünnetleriyle sorunu olanlar da var bu ülkede, bilinçli müslüman olmak için çok okumak lazım.

‘‘Eğreti otu!’’

Abdurrahman Akın

2.11.2017 11:01:00

354