Bire bir tanıdığım birkaç kuşak, çocukluğumuzdaki bayramları bugün ki nesillerin asla anlayamayacağı derinlikte çok güzel yaşadık.

Bugüne kadar bayramlara dair birçok çocukluk ve gençlik hatıramı anlattım.

Anlattığımız hatıralar dolayısı ile bugün ki nesilleri geçmiş yıllarda yaşadığımız muhteşem bayramlardan haberdar etmeye gayret ettim.

Peki, günümüzdeki nesiller ileriki yaşlarına geldiğinde; “bize bayramlarınızı anlatın” diyen birileri çıkınca neler anlatacak hiç düşündük mü?

Daha önce bir yazım vesilesi ile ifade ettiğim gibi;

Ne zaman bayramlardan söz açılsa, sürekli aynı cümle tekrarlanıp durur; “nerde o eski bayramlar!”

Sadece bayramlar için değil elbette bu ifademiz.

Eskiden yaşanılan güzel günlerin bir daha geri gelmeyeceğini bilen “siyah-beyaz” nesiller içinde bu ifade geçerlidir.

Hafızamızdan gelip geçen bütün eski bayramlar bu yüzden bizim için çok güzeldir.

Ben yinede; eski bayramları güzel yaşayan çocuklar gibi bugünün çocuklarının da yarınlarda hatırlayacakları en güzel zamanlardan birisinin bayram gününe özel olacaktır diye inanmak istiyorum.

Yeter ki; bayramları bayram gibi yaşama düşüncemiz bizim dünyamızdan çekip gitmesin.

Şehirleşmeyle birlikte geleneklerin unutulmaya yüz tutması sonucu “dini bayramların” eski birleştirici gücünün olmadığını kabul etmek zorundayız.

Bu yüzden, Dini Bayramları, uzun yolları kat ederek gittikleri köylerinde, baba ocaklarında geçirenlerın amacının bayram geleneğini yaşatmak ve gelecek kuşaklara miras bırakmak olduğunu düşünüyor, bu amaca yönelik atılan her adımı alkışlıyorum.

Yıllar önce İstanbul’da yaşarken, bayram namazı için camiye gitmiştim.

Hoca minbere çıktı hutbeyi verdi, aşağıya indi, camide birbirlerini tanıyan bir avuç insan bayramlaştı, tanışmayanlar camiden çıkıp gittiler.

Ben bu olup biteni caminin avlusunda izlerken, kendi kendime bir söz verdim.

Dedim ki; bir daha ki bayramlarda çok önemli bir sorun olmadığı müddetçe kesinlikle köye gidecek, bayram geleneklerinin yaşaması için çaba göstereceğim.

İlk birkaç yıl bu düşüncemi hayata geçirdim.

Fakat daha sonraki yıllarda hesapta olmayan sosyal gelişmeler yaşandı hayatımızda.

Köylerden sadece bağlı oldukları il ya da ilçeye doğru değil, büyük şehirlere doğru müthiş bir göç başlamıştı.

Doksanlı yılların sonuna geldiğimizde köyler neredeyse boşalmış, özellikle kışın köylerde kalanlarımız bir elin parmaklarını geçmemeye başlamıştı.

Göç neticesinde artık köylerde bayramlar sönük geçmeye başlamıştı.

Düğünler yapılmaz olmuş, gurbet ellerde kaybettiğimiz insanların naaşları bile köye getirilmez olmuştu.

Bu şartlar altında bizde kendimize verdiğimiz sözleri tam anlamıyla yerine getiremez olduk.

Ramazan Ayına girerken yazmış olduğum makaleme şu cümlelerle başlamıştım.

“Özlemini duyduğumuz geçmişimizin güzel zaman dilimlerine yüklediğimiz anlamlar “zamanın ruhu” karşısında irtifa kaybederken yaşadığımız o güzel günleri çeşitli vesilelerle hatırlayınca ister istemez nostalji yapma gereğini duyuyoruz.

Bu yüzden, zihnimizde halen var olan geçmişin güzel hatıralarını özel zaman dilimlerinde ziyaret ederek ruhumuzdaki “özlem dolu” serzenişi bir nevi dindirmeye çalışıyoruz…”

Ramazan Ayından sonra kavuştuğumuz bayram günleri içinde aynı cümleyi rahatlıkla kurabiliriz.

Herkesin kendi özel dünyasında, çocukluğunda yaşadığı bayramlar gibi benimde yaşayıp, gönül dünyamda yaşatmaya çalıştığım bayram hatıralarım vardır.

Giriş cümlemde ifade ettiğim gibi yıllar içerisinde köyde yaşadığımız birçok bayram hatıramı sizlerle paylaşmıştım.

Maalesef; yeni alınan elbiseleri akşamdan giydiğimiz, bayram namazı için camiye giderken “nazar değmesin” diye Büyükannelerimizin cebimize okunmuş kömürler koyduğu, “Haçikoğlu Bekir Amcamızın” köy bakkalına giderek “mantar tabancası” aldığımız, genç kızların “salıncağa bindiği” , genç delikanlıların tulum eşliğinde “horon oynadığı” bayram günlerini kendi özelimde bir daha yaşayamayacağım.

Hele “Güneli Hatice Anamızın” biz çocuklar için bayramlarda özel yaptığı muhteşem bir lezzete sahip olan “un helvasını” yiyemeyecek; “Kalyoncu Bal Anamızın” bizim için Senoz meşelerinin balından özel yaptığı “bal şerbetini” bir daha içemeyeceğiz.

Anlattıklarım çocukluğumda yaşadığım bayram güzelliklerinin sadece bir kaçıdır.

Şunu da ifade etmek isterim.

Eskiden her şey daha güzel, daha anlamlı ve güllük gülistanlıktı diye düşünmek nasıl kolaya kaçmaksa, tersini düşünmekte aynı derecede kolaycı bir bakış açısıdır.

Onun için her dönemin güzellikleri olduğu gibi zorlukları da olduğu bir hakikattir.

Dün, bugün ve yarınlarda da eskiye özlem hep olacaktır.

Önemli olan eskiden güzel olan gelenekler için tekrar mücadele edip onları hayatımıza yeniden dâhil etmenin yollarını aramamızdır.

Mesela, “Dini Bayramlarımızda” köylerimize giderek, bayramı toplu olarak yaşamak bence bu konuda atabileceğimiz ilk adımlarımızdandır.

Çünkü ülkemizde dini bayramlar genelde uzun tatil günleri demek oluyor.

Onun için köylerimizden uzak gurbette hayat süren bizler uzun “bayram tatillerini” fırsata çevirerek, çoluk çocuklarımızı da alarak köylerimize gidebiliriz!

Bu düşüncelerimizi hayat haline getiremezsek bilmeliyiz ki, uzun vadede bayramlar köylerde iyice yalnızlaşacak ve bayram günlerinin meydana getirdiği kadim kültür ve gelenekler yok olup gidecektir.

Köyler boşalıp şehirler kalabalıklara teslim olunca, ne köyden gelenler ne de şehirde doğup büyüyenler bayramlardan ve bayramın manevi duygusundan nasiplenebiliyor.

Hâlbuki bayramlar insanların birbirleri ile kaynaşmasının adıdır.

Maalesef, bugün ki cemiyette bayramların dini boyutu ıskalanarak, sadece sosyal boyutu ile bayramlar yaşanılmaya başlandı.

Bayramlar evde değil uzak diyarlara, lüks otellere tatile çıkılarak kutlanır oldu.

Yaşlıların elini öpüp hayır duasını alanlarımız çok azaldı.

Buna rağmen yine de otel odalarından da olsa insanlar bayram duygusunu kaybetmesin isterim.

Allah’ın bize lütfettiği bayramı, biz kendimizden esirgemeyelim.

Bayramların insanların acılarını azaltan mutlu günler olarak yaşanması en büyük temennimdir.

Son olarak…

Eski yıllarda yaşadığımız bayramlarda yerine getirdiğimiz insanı görevlerimizi günümüzdeki bayramlarda da rahatlıkla yerine getirebileceğimizi düşünüyorum.

Onları kısaca hatırlatmak istiyorum.

İmkânı olanlarımız bayramlarda baba ocaklarına gidebilirler.

Arife ve ya bayram günü mezarlıklara gidilerek kabirler ziyaret edebiliriz.

Bayram sabahı erken kalkıp çoluk çocuğumuzla camiye bayram namazı için gidebiliriz.

Çekirdek ailenin dışında geniş aile ile birlikte sabah kahvaltısı yapabiliriz.

Yaşlı insanlarımızı bire bir görme imkânımız yoksa onları telefonla arayıp, gönüllerini alarak bayramlaşabiliriz.

Bayramı vesile ile çevremizde tanıdığımız küs insanları barıştırılabiliriz.

Çocukların bayram geleneklerini öğrenmeleri için aile ziyaretlerinde peşimize götürebiliriz.

Bütün bunlardan sonra, bayram da birbirinizin yanında olabilmenin tadını çıkarabilir, bayramın huzuruna varabiliriz.

Ramazan Bayramının milletimize sağlık, huzur, mutluluk, bolluk ve bereket getirmesi temennisiyle; Cümleten hayırlı bayramlar dilerim.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.


Alpaslan
21.04.2023 16:42:02
Kalemin var olsun dostum. Katılmamak elde değil.

Mehmet yağcı
21.04.2023 18:14:20
Giden günler bir daha geri gelmez . eski bayramlar da bu yüzden geri gelmeyecek hayatımıza.

Dursun Ali Kurt
22.04.2023 10:17:56
Eski çamlar bardak oldu, eski bayramlar hatıra, hayırlı bayramlar

Nuray aydın
24.04.2023 08:48:01
Sadece bayramlar değil insanlarda yalnızlaştı, köylerin küçük kasabaların boşalması bu yalnızlığı derinleştirdi.

Bayramların yalnızlığı!

Abdurrahman Akın

21.04.2023 09:19:45

1343