İsa Tatlıcan'ın röportajı:
Senai Demirci, 17 Aralık operasyonu sonrasında Gülen Cemaati’nin ambargo  uyguladığı yazarlardan biri. Kitapları ve konferansları ile yüzbinlere ulaşan  Demirci ile ambargoyu ve Gülen Cemaati’nin geleceğini konuştuk.
Senai Demirci…
Tıp doktoru, yazar, radyo ve TV programcısı, seslendirme  sanatçısı ve Risale-i Nur talebesi…
15 yıldır aralıksız verdiği  konferanslarla yüzbinlerce insana hitap ediyor.
Bir dönem Zaman Gazetesi'nde  de yazarlık yapan Senai Demirci, geçtiğimiz günlerde sürpriz bir kitap  ambargosuna maruz kaldı.
Gülen Cemaati'ne yakınlığı ile bilinen kitap satış ve dağıtım şirketi, Senai  Demirci'nin bütün kitaplarını dağıtmama kararı alarak raflardan kaldırdı.
Bu kararın ardından uzun bir süre sessizliğe bürünen Senai Demirci ile umre  dönüşü kitaplara yönelik ambargoyu, 17 Aralık operasyonunu, siyaset-vesayet  kavgasını ve çözüm önerilerini konuştuk.
CEMAAT BİZDEN YÜZDE YÜZ İTAAT BEKLİYOR
Risale-i Nur geleneğinden gelen bir yazarsınız. 20 yıldır  kitaplarınız yayınlanıyor. Bir dönem Zaman Gazetesi'nde de yazarlık yaptınız.  Gülen Cemaati'nin size yönelik kitap ambargosunu nasıl  karşıladınız?
Şaşırmadım çünkü bu beklenen bir şeydi. Biz zaten 20 yıldır yazarlık  yapıyoruz. Burada arkadaşlarımızın çok hassas olduğu konular vardı. Onlardan bir  tanesini ihlal ettiğimizde hep o uyarı zihnimizdeydi. Kitaplarla ilgili kaygı  hep oldu. Bu yüzden şaşırmadım. Çünkü yüzde yüz itaat, yüzde yüz onların yanında  olmak mümkün değil. Yüzde yüz karşılarında olmak mümkün olmadığı gibi…
-Kitaplarınıza yönelik ambargonun nedenini öğrenebildiniz  mi?
Cemaatin kırmızı çizgisi Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hiçbir şekilde  eleştirilmemesidir. Bence eleştiriyi herkes hak ediyor. Bu eleştiri iması bile  çok ciddi sonuçlara yol açabiliyor.
ERDOĞAN'I DESTEKLEYEN BİR TWEET ATTIM AMBARGO İLE  KARŞILAŞTIM
-Sanıyorum cemaatten gelen ilk tepkiler 17 Aralık operasyonunda  iktidar partisine destek vermenizle başladı.
17 Aralık sürecinden sonra Twitter üzerinden daha çok aktif oldum. Bunun  yolsuzluk perdesi altında bir darbe olduğunu söyledim. Cemaat adına yürütülen  tavrın yanında olmadığımı açıkça söyledim. Tarafım bellidir ama ben taraftar  değilim. Ben ülkenin özgür iradesi ile seçtiği Başbakan'ı, iradesini ve  yetkisini nerden aldığı belli olmayan, kimlerle ittifak ettiği henüz  açıklanmamış birilerinin karşısında savunmak durumundayım. Çünkü bu benim  irademin meyvesidir. İnsan da zaten iradesi ile şereflidir.
-Ambargodan sonra cemaatle görüştünüz mü?
Yayınevi görüştü. İlk önce bu kararlarını biraz müphem bildirdiler. Sonra  doğru mu diye teyit etmek için aradığımızda böyle bir kararın alındığını  öğrendik. NT mağazalarında 'o yazarın bütün kitapları çıkıyor' denilmiş. Böyle  bir mutlak yasak sözkonusu…
CEMAAT KURUMLARI ŞAHISLARIN DEĞİL MİLLETİN MALIDIR
-Peki Cemaatin kitap satış ve dağıtım şirketi istediği kitabı  satmakta özgür değil mi?
Şöyle düşünebilirler. Bu bizim mülkümüz. İstediğimizi satarız, istediğimizi  satmayız. Tam da mesele bu aslında. Cemaatin oluşturduğu markalar cemaate ait  değil, halka aittir, millete aittir. Kimse Yok mu Derneği bir markadır. Bunu biz  birlikte oluşturduk. Ben de Kimse Yok mu Derneği'nin yeleği ile Van depreminde  çalıştım. NT de öyledir. Orada satılmaya değer kitaplar yazdık ve birlikte  oluşturduk bu markayı. Marka değeri kayboluyorsa hepimiz kaybediyoruz.
MİLLİ İRADE HIRSIZLIĞI DA BİR TÜR YOLSUZLUKTUR
-Genelde bu tür açıklamalardan sonra yolsuzlukları mı destekliyorsun  diye soruluyor...
Ben şöyle bir ironik cümle kullanıyorum: 'Yolsuzluğa karşıyım, insan iradesi  çalınmamalı.' Bir şablon kelime var. Biz ne zaman bu müdahaleye karşı dursak,  taraf olmadığımızı belirtsek arkadaşlar sen yolsuzlukla yan yana mısın?  Yolsuzlukları onaylamadığımız belli. Madem öyle gelin şöyle bir cümle kuralım:  İnsanın ve ülkenin iradesini çalmak da bir tür yolsuzluktur.
SONUCUN BÖYLE OLACAĞINI BİLSELERDİ OPERASYON YAPMAZLARDI
Gelelim 17 Aralık operasyonuna. Cemaati yakından takip ediyorsunuz.  Sizce neden bu kadar siyasallaştı?
Muhtemelen bu savaşta kazanacaklarına inandırıldılar. Çok iyi inandırılmış  olmalılar ama ibre şu anda benim gördüğüm kadarıyla onların lehine değil. Bugün  gördüklerini belki baştan görselerdi beklerlerdi. Bu saldırı nasıl oldu, ne  onları tetikledi, bunu çözmesi çok zor. Bütün bunları konuşurken ince bir  noktaya da dikkat etmek lazım. Cemaatin hesap adamları ile cemaatin tabanındaki  samimi insanları karıştırmamak lazım.
BU TAVIR CEMAAT İÇİNDE DE SORGULANIYOR
-Peki cemaat tabanı sizce 17 Aralık operasyonu ile bu kadar  ilişkilendirilmekten rahatsız mı?
Cemaatte rahatsızlık olmaz mı, elbette var. Marka değerini hızla kaybeden bir  kurumun içerisindesiniz. İnsanların gözünden düşüyorlar, o yüzden uyarmak  ihtiyacı hissediyorum. Yukarıdaki hesap ne ise yükü en çok taban çekiyor. Mesela  burs kotasını tamamlayamamış, depresyona düşmüş esnaflar gördüm. Ya da dergi,  gazete abonesi toplayamamış, başarılı olamamış üzüntü ile terapiste giden,  hayatının anlamını sorgulayan insanlarla karşılaştım.
BEDDUA İLE 'BU PROJENİN ARKASINDA BEN VARIM' DEDİ
-Beddua videosunu izlemişsinizdir mutlaka. O videoyu izlerken ne  hissettiniz?
Beddua videosunun varlığı ve yayınlanması, operasyonun failinin Fethullah  Gülen Hocaefendi olduğunun belgesi haline geldi. Türkiye'de yolsuzluktan dolayı  farklı farklı gerekçelerle bir sürü insan bir araya getirilince anlıyorsunuz ki  bu projeymiş. Beddua videosu, proje sahibinin Fethullah Gülen ve Pensilvanya  olduğunun belgesi haline geldi.
-Cemaat geleneklerinin dışına çıkarak ilk kez beddua videosu ile  siyasi iktidara savaş açtı. Bu büyük bir risk değil mi?
Cemaat aslında hep saklanır, Fethullah Hoca hep tedbirlidir. Tedbir orada  yoktu. Belki de ilk defa tedbirsiz ve olduğu gibi siperden meydana çıkma  teşebbüsüydü o. Siperden meydana çıkarsanız ya yeneceğinize çok ciddi  inanmışsınızdır ya da yenilecekseniz geri dönüş yoktur.
-Sizce bu kavganın sonunda ne olur? Siyaset mi kazanır sivil vesayet  mi?
Siyaset millet iradesidir. Onun kazanması gerekiyor. Yani bir sivil toplum  kuruluşu siyaset üzerinde sandık dışı bir takım baskı haklarına sahiptir.  Buradaki sorun siyasi 'erk'in yanında ya da karşısında durmanız değil yerine  geçmeye çalışmanızdır. Gayrımeşru olan budur. %50 ile seçilmiş bir Başbakan var.  Bunun da seçime kadar yolu var. Bu bizim irademiz bizim namusumuzdur.
MUHALEFET PARTİSİ LİDERİ GİBİ DAVRANMAK GÜLEN'E  KAYBETTİRİR
-Bu kavganın sonucunda bir uzlaşma ihtimali görüyor  musunuz?
Fethullah Gülen ile Tayyip Erdoğan'ı aynı kefeye koyup kıyaslama hakkımız  yok. Tayyip Erdoğan'ın zemini siyaset. Adını koymuş, seçime gitmiş kazanmış,  kaybetmeyi göze almış orada duruyor. Fethullah Gülen'in ya da onun adına  konuşanların meydana çıktığı yok. Ayrı bir alanda duruyorlar. Değerlendirmeyi  yaparken Fethullah Gülen'i muhalefet partisi lideri gibi görmeye çalıştığımızda  en önce Fethullah Gülen kaybeder.
CEMAAT 'YA BENİMSİN YA TOPRAĞIN' DİYOR
-Sizce Cemaat bu krizden çıkışta nasıl bir yöntem  izlemeli?
Bir bilinç dönüşümü yaşamaları gerekiyor. Kapalı toplumdan çıkmaları  gerekiyor. Kapalı toplum olunca hep birbirimizi kandırmaya başlarız.
Cemaatte  'Ya benimsin ya toprağın' anlayışını görüyorum. Öyle bir saldırı yapacaklar ki  kendileri de kaybedecekler, karşıya da kaybettirecekler. Pirus zaferinde yazdım  ben. Komuta şehri alıyor ama aldığı şehirde adam yok. Ordusunda da adam  kalmamış. Zaferi kutlayacağı kimse yok. O noktaya gelmez umuyorum…Risale haber