40 Saniyede yerle bir olan canlar....

Depremin Verdiği Tûl-i Emel Dersi

TEFEKKÜR 30.05.2014 08:18:39 13 0
40 Saniyede yerle bir olan canlar....
Her an ölebileceğimizi hatırlatıyor haber bültenleri. O çok sevdiğimiz dünyanın bir gün başımıza yıkılacağını hatırlatıyor depremler. Her şehrin en göz kamaştırıcı yerleridir kabristanlar. Saat her saniye hatırlatıyor ‘zaman da mahlûktur’ diye. Her şey değişmede, gün doğmada, güneş batmada. Her gün ambulans sirenleri tokatlamada şehirleri... Ama bunca işarete rağmen insanın kendi ölümünü düşünmeyip kıyamet günü ne yapacağını hesaplamaması ne garip…


Yine bir ikaz anını yaşadık geçen günlerde. Bu deprem ikazına 40 saniye boyunca kulak verdik yemek yemek için oturduğumuz dünyada. Nefsimle bir muhavere sonucu şu soruyu sordum kendime: “Deprem anında öleceğimi mi düşündüm, yoksa sallantının er ya da geç bitip normal hayata mutlaka döneceğimi mi?” Tam bu soruyu düşünürken internet ortamında izlediğim bir video az ya da çok cevabı bulmamda yardımcı oldu. Güvenlik kamerasında iki genç depreme yakalanıyor ve ellerine çaylarını alıp dışarı koşuyorlar. Bu hadisede önemli olan elbette elde çay ile dışarı koşma hadisesi. Nefsin öleceğini değil de depremden kurtulup çay içeceğini düşünmesi.

Evet deprem insana bir ders veriyor: “Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir. Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim!” diyerek...

Bu ders ki, yüzyıllardır ders olarak okutulup sınavda çıkacak cinsten.

Dersin adı: Tûl-i emel!

İnsanoğlu dünya ile, dünyanın zevkleriyle aşırı bir şekilde ünsiyet edip ona daldığı vakit, dünya sevgisiyle dolu olarak artık dünyadan ayrılmak onun ağırına gider; dünyalıktan ayrılığın sebebi olan ölümü düşünmek bile istemez. İnsan, hoşuna gitmeyen, hoşlanmadığı veya korktuğu şeyi kendisinden uzaklaştırmak ister. Aynı zamanda insanoğlu birçok boş kuruntu ile de doludur. O, birçok şeyi arzular. Arzusuna uygun olan da dünyada uzun süre yaşamaktır. O, kendi kendine, devamlı olarak yaşama kuruntuları yapar. Uzun süre yaşamak için muhtaç olduğu ev, mal, evlât, dost, binit ve diğer dünya sebeplerini hazırlamaya çalışır. Kalbini bunlara bağlar. Böylece ölümü unutur ve onun yaklaştığını düşünemez. Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîm’de, dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğunu (Mülk, 67/2), onun bir oyun, bir süs, insanlar arasında bir övünme, mal ve evlâtta bir çoğalış, bir gurur (aldanış) olduğunu (Hadîd, 57/14) açıklayıp, buna benzer özelliklerinden dolayı dünya hayatının insanları aldatmaması gerektiği (Lokman, 31/31) uyarısında bulunmaktadır.

Üstad da On Dördüncü Söz’ün Hatimesinde dünya hayatının nasıl insanlara Allah’ı ve ahireti unutturduğunu ve bu hastalıktan kurtulmanın çarelerini anlatıyor. “Nasihat istersen ölüm yeter” kaidesince Üstad Hazretleri bu manevî hastalığı yani tûl-i emeli, ölümü ihtar ederek tedavi ediyor. Zira bütün hataların ve gafletlerin başı nasıl dünya sevgisi ise, bu gaflet ve hataları yırtan ve tedavi eden ilâç da ölümdür ve onu çokça zikretmektir. Yani tûl-i emel hastalığına çare rabıta-i mevttir.

Akıllı kişi ölümü ve kabir, kıyamet ve hesap gibi ölümden sonrasını düşünmelidir. Rasûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyurdular: “Ölümü çok yâd edin. Zira bu, insanı (korku, pişmanlık ve tevbe ile) günahlardan sıyırır, dünyadan çeker. (Zira ölüm, bütün lezzetleri keser ve şehvetleri kırar.) Cennet’e gitmek isteyen, tûl-i emel sahibi olmasın. Dünya işleri ile uğraşması ölümü unutturmasın.”

Evet Cahit Sıtkı’nın dediği gibi: “Neylersin ölüm herkesin başında / Uyudun uyanamadın olacak / Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?”

“Bazen bir tekerlek altında / Ansızın gelir ölüm / Apansız biter sınav / Bir elektrik kesilmesi gibi / Kesilir tûl-i emel...”

Lezzetleri kesen (ölümü) çok hatırlayabilmek duâsıyla...


MEHMET TOSUN (Yeni Asya)

Anahtar Kelimeler:
1

Projenin ilk ayağı Rize Pazar’da başladı.

2

İSTANBUL’DA DÜZENLENEN YÖRESEL ÜRÜNLER FUARI SONA ERDİ.

3

BATUM’DA SINIR TEMSİLCİLERİ TOPLANTISI YAPILDI

4

Z kuşağını anlamanın önemi!

5

Tarım Fuarındaki Yerini Aldı