Her yazımı kaleme alırken, o gün ki ruh halım ister istemez cümlelerime yansıyor… Günlük yazı yazmadığımdan dolayıdır ki; bir ya da iki haftalık periyodlarla ülke gündemini değerlendirmek ve oradan bir sonuca ulaşmak bazen sıkıntılı oluyor!
Bu şu demek değil tabii ki. Yazılarımda hata bulduğum ya da kabul etmediğim taraflarımda var… Takdir edersiniz ki, günlük yazı yazmayan birisi olarak bir haftalık olayların panoramasını çıkarmak ve yine bir hafta boyunca okunabilir yazılar yazabilmek kolay bir şey değildir…
Önce itiraf edelim ki, zaten az okuyan, okuduğunu anlamadan dudak büken insanlarız! Şu yazıya başlamadan önce şöyle bir gazete sitelerinde ki yazarlara bakıyım dedim. Her birisi bir başkasını tekrarlayıp duran yazılarla muhatap oldum! Hatta TV ekranlarında görünen,gündem üzerine derin derin analizler yapan, yazar-çizer takımının sürekli kendilerini tekrarlayarak izlenmediklerini ve günlük yazılarının okunmadıklarını düşündüm!...
Üstelik bu yazamayan yazarlar bir ücret karşılığında yazılarını yazıyor ve meşhurluklarının keyfini de sürebiliyorlar!
“Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü üzerine bütün düşüncelerini bina eden bendeniz, hep inandıklarımı yazarak sizlerin huzurunda bulundum bugüne kadar.
Yazılarımı yazarken, inandıklarımı yazdım ama sanki bu inandıklarımın içine kendimi katmadan yazılar kaleme aldım gibi geldi bana! Öyle ya, yazılarımda “ele verir talkını kendi yutar salkımı” düşüncesi etrafında yazılar yazdığım da olmadı değil!
Memleketin dertleriyle dertlenirken kendi derdimizi de sıkça hasıraltı ettiğim de olmuyor değil! Sürekli “bu da geçer yahu” diyerek kendi kendime telkinler ediyorum!
Dostlukların yerini “sanal dostluklar” aldı, hepimiz bundan ilk dönemlerde rahatsızdık ama artık rutin alışkanlıklarımızdan oldu bu durum! İnsanı şikayet ve ihtiyaçlarımız, dostlar alışverişte görsün mantığı içinde sanal ortamlarda karşılık bulmaya başladı!...
Bu düşünceler beni epey süredir rahatsız ediyordu doğrusu… Memlekette olup bitenlere karşı duyarsız değiliz hiç birimiz, bu doğru. Vicdanımızda zaten kayıtsız kalmamıza müsaade etmiyor! Ama eline klavyeyi alanın at oynattığı bir sanal alemle karşı karşıya olduğumuz gerçeğinden hareket ederek git gide asıl konuşulması ve irdelenmesi gereken meselelerimizden de uzaklaştığımızı görüyorum!…
Kişiliğim, yetişme ortamım ve en önemlisi okuduklarıma ihanet etmeme üzerine kurguladığım ve sizlerle paylaşmaya çalıştığım yazılarımda, uzun zamandır bir şeylerin eksikliğini hissetmeye başladım doğrusu!
Neyi eksik yazıyor ve söylüyoruz ki bazı dostlarımızı ikna edemiyoruz!
Dedim ya haftalık yazı yazmak, o haftanın panoramasını çıkarmak her zaman için avantaj olmuyor diye… Şu son bir iki haftaya bakalım ülkemizin, siyasetinde, ekonomisinde, sporunda neler olmuş neler!
Siyasette kayıkçı kavgası tarzındaki demeç ve söylemler yerini bel altı vuruşlara bırakmış. Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç’la Ankara Büyük Şehir Belediye başkanı Melih Gökçek arasında “kim paralel yapının kucağına oturdu-oturuyor” tartışması hız kesmeden devam ederken; İmralı’da yatan terörist başına gidecek izleme heyeti konusunda Devlet Başkanlarıyla(!) ayrı düşünmeye başlayan iktidar, doğal liderleri tarafından nasıl hizaya getirilecek diye düşünmeye başladık!
Tabii, başbakan yardımcısının bu açıklamaları üzerine Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi olan savcılarımızdan hala ses çıkmaması ayrı bir garabet! Gözünün üzerinde kaşın var diye en ufak bir şaibe de hükümet muhalifi kişi ve kurumların üzerine giden savcılarımız, Bülent Arınç’ın Melih Gökçek ile ilgili ”parsel parsel Ankara’yı yağmaladı” iddialarına kulak vermemesi sizce manidar değil mi?!
Biliyorsunuz geçen hafta baharın habercisi “Nevruz Bayramı” vardı. Türk Dünyasında asırlardır kutlanan Nevruz Bayramı bu yılda gölgelenmek istendi malum çevreler tarafından! Bu çevrelerin hesabına göre terörist başının mektubu Diyarbakır meydanın da okunacak ve tüm gözler oraya çevrilecekti ki, Milliyetçi Hareket Partisi bu oyunu bozarak Ankara’da hem parti kongresini topladı hem de bayram nasıl kutlanır onun mesajını verdi…
Ekonomik göstergelerin tepetaklak olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Dün dolar çıkarken bunun müsebbibi olarak “gezi olaylarını” bahane edenler bugün sığındıkları tek liman olan “paralel yapı” safsatasıyla her şeyi izah ederek geniş halk kitlelerini de manipüle etmeye ve uyutmaya ne yazık ki devam edebilmektedirler!
Sonuç olarak şunu bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum. Başkalarının gücüne inanan ve içine düştüğü yetersizliğe kılıf arayarak bütün kişiliğini birilerinin emrine sunan insanların yaşadığı bir cemiyet de yazı yazmak, olup bitenleri sorgulamak, gerçekten ama gerçekten çok zor bir durum!
…Ve biliyorum ki bu yazımda da birilerini hala ikna edebilmiş de değilim!
Görüşmek üzere, Allaha emanet olun…
 

Nermin Kara Yıldız
25.03.2015 19:11:12
Hiç boşuna sıyrılmaya çalışmasınlar,Paralel Yapı dedikleri Cemaatle,menfaatleri çakışıncaya kadar,el ele ,kol kola,kuçak kucağa oturan kendileriydi,şimdi sırasıyla günah çıkarmaya çalışıyorlar.Yıllarca suçsuz yere hapislerde yatan,yatmakta olan ve hayatını kaybeden insanların günahından nasıl kurtulacaklar.Hileyle Ankara seçimlerini kazanan Melih Gökçek'e yıllarca Ankara'yı talan etmesi için göz yumdular.Melih Gökçek kadar göz yumanlarda suçlu bence,yazıklar olsun hepsine...Hani trafoya Kedi girmişti?

mustafa Aydın
25.03.2015 20:28:57
Çaldılar ama yaptılar diye diye bu noktaya gelmedik mi? Hak ettik bunları.

Reşit
27.03.2015 20:34:51
birde şöyle düşünsek nasıl olur? %50 oy alan bir partinin sizin yazdıklarınıza göre ülkeyi böleceğine inanılan bir partiye oy vermeleri mümkün mü? bu kadar insanın yanlması akla uygun mu?

“Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!”

Abdurrahman Akın

25.03.2015 10:36:48

271