Doğu Karadeniz bölgesinin tarihi üzerine birkaç neşriyat karıştırmış olan hemen herkes, Mehmet Bilgin isminin bu konuda önemli bir yer işgal ettiğini bilir. Trabzon Sürmeneli olan Mehmet Bilgin, yöre üzerine yaptığı çalışmalarla büyük bir boşluğu doldurmuş ve alanında neredeyse zirveye çıkmıştır. Yörenin geneli ile alakalı olan “Sürmene Tarihi”, “Karadeniz’de Post-Modern Pontusçuluk”, “Madur Dağı Savaşı”, “Doğu Karadeniz Tarih-Kültür-Şecere”, “Doğu Karadeniz’de Bir Derebeyi Ailesi Sarıalizadeler: Sarallar”, “Rus İşgalinde Trabzon Direnişi”,Karadeniz Dünyası” ve “Bir Cumhuriyet Milletvekili Sami Kumbasar Kitabı” adlı kitaplarıyla tarihimizin aydınlatılmasına yaptığı katkısı en üst düzeydedir.
Mehmet Bilgin hocamız, son dönemde doktora tezi olarak I. Dünya Savaşı sırasında başlayan Rus İşgali üzerine çalıştığı için, işgal yıllarında yaşanan olayları detayıyla araştırıyor. 10 Mart 2014 gününün, Pazar’ın Rus işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olması münasebetiyle kaymakamlığımız Mehmet hocamızı konferans vermesi için ilçemize davet etmiş. İki gün önceden ilçemize teşrif eden hocamızla, bu vesile ile beraber saha çalışması yapma fırsatı elde etmiş oldum.
Hocamızla Cumartesi günü ilk olarak Şehitlik (Haku) köyüne çıktık ve orada bizi köy azası Kemal Saymaz karşıladı. Bu köye gelişteki amacımız elbette ki, köyün Fırtına vadisi ile arasında kalan sırtlardı. Köylü bu sırtlara toprak yapısından ötürü Kırmızı Sırt diyor. Bu sırtlar, Rus kuvvetlerine karşı önemli direnişlerin sergilendiği ve onlarca şehit verdiğimiz mevzilerden ibaretti. Köylüler kulaktan kulağa gelen hikayelere göre şehit sayısı için 2000 gibi oldukça yüksek rakamlar verse de, tarihi bilgiler ışığında burada verilen şehit sayısın 100 ile 200 civarında olduğu tahmin ediliyor. Yaklaşık iki kilometrelik sırt boyunca yer yer şehit mezarlarına rastlamak mümkün. Bunların bazıları grup mezarlar iken, bazıları etrafı yığma taşlarla çevrilmiş olan müstakil mezarlar. Tek mezarlara mümkün olduğunca bayrak dikilmiş, grup mezarlar ise köylünün tarla işlemeleri esnasında dokunmadıkları bölümlerden anlaşılıyor.
Gezimiz esnasında o bölgede arazi çalışması yapan Osman Saymaz, bize incelememiz için bölgede buldukları yağ kasesi, yağlama bezi, mühür ve boş kovanlardan oluşan koleksiyonu getirdi. Hatta o esnada yerde yeni bir kovana dahi tesadüf ettik. Kovanların baş kısmında Osmanlıca “Mavzer” yazısı ve “1326” tarihi yazılı idi. Yani bu kovanlar 1910 senesinde Mavzer marka tüfekler için üretilmişti. Gezimiz esnasında bu sırtta görevli taburumuzun toplanma alanını ve köyde sıhhiye evi olarak kullanılan tarihi ahşap evi de inceleme imkanımız oldu.
Şehitlik köyünde işimiz bitince, daha önce hiç gitme fırsatına malik olmadığım Kayağantaş (Sitori) köyüne doğru yola koyulduk. Sitori köyü, yörede meşhur olan Han Dağı’nın Kuzeydoğu eteklerine kurulmuş, küçük bir Hemşinli köyü idi. Köye vardığımızda toplam 15-17 evden ibaret, doğal kalmış tarihi bir köy olduğunu anladım. Eski evlerin çoğu oldukça büyüktü ve ahşaptandı. Birkaç hanede insan yaşıyordu ve Hemşinli şiveleri hiç bozulmamıştı. Yaşlı insanlarla yaptığımız sohbetlerde bu ailelerin Hemşin Zuğa’dan gelme olduklarını öğrendik. Köyün, küçük bir mescidi ve okulu bile vardı. Bu köyde kısıtlı zamanımıza rağmen evinde bizi misafir eden muhtar Niyazi Civelek’e minnettarız.
Mehmet hoca ile Pazar günü yaptığımız gezi, öğleden sonra başladığımız için Bucak (Açaba) köyü ile sınırlı kaldı. Açaba köyünün tarihi camisini incelememiz için bize yardımcı olan imam Mustafa Devrim, köyün merkez mahallesinin 1968 yılında yandığını, caminin de ahşap kısımlarının bu yangında kül olduğunu üzülerek anlattı. Neyse ki, camiye ait bir taş kitabeyi ve işlemeli ahşap kolonu korumuşlardı. Açaba’da birkaç tarihi konağı da inceledikten sonra, mahalle içindeki tarihi çeşmeyi inceleme şansına sahip olduk. Çeşmeyi incelerken, bir çok köylü de yanımıza iştirak etti ve çeşmenin Selim dedeleri tarafından yaptırıldığını ifade ettiler. Köylüler akıllarına takılan soruları Mehmet hocaya sordular ve ayak üstü sohbetler yaptık. Köyden ayrılırken çoktan karanlık çökmüştü ve yoğun sis altında temkinli şekilde önce Akbucak köyünün Kokis mahallesine, sonra da dereye indik. Buradan, dere içini takip ederek önce Akbucak (Mermenat) köyüne, sonra tırmanarak Uğrak (Çingit) köyüne çıktık. Yolculuk esnasında Mehmet hocamızla bol bol sohbet etme şansına, refikimiz dernekler masası şefi İbrahim Öztürk’le beraber nail olduk.

İki günlük bu gezilerimiz esnasında Mehmet hocamızın, ilçemiz sınırları içerisinde bizzat saha çalışması yapmasını sağladık. Kendisi en küçük bir detayı ve duyduğu bütün yer adlarını not etti. Umuyoruz ki nice benzer saha çalışmalarını yapıp yöre tarih ve kültürüne bir nebze katkımız olsun.
 
 
 
    

ali ihsan
11.03.2014 07:33:07
sizi kutluyorum.boş işle koşan bunca kişi yanında araştırmalarınızla bizlere bilgi sunuyorsunuz.eser işte budur.nezdinizde kaçkar53.com teşekkür ederim

ahmet
11.03.2014 07:33:44
tebrik eder,yeni ortak çalışmalarınız bekliyorum

osman bey
11.03.2014 07:34:57
umarım güzel bir çalışmanın alt yapısını yapmışsınızdır.yeni çalışma bekliyorum

Tarihçi Mehmet Bilgin'le Pazardayız

Murat Ümit HİÇYILMAZ

10.03.2014 21:27:49

10