“Eğer şeytan tarafından kurgulanan ayartıcı bir kışkırtmaya hedef olursan, hemen Allah’a sığın! Unutma ki O, her şeyi işitir, akıl sır ermez bir ilim sahibidir. Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar.”(Araf: 7/200-201)
Yüce Rabbimiz atamız Âdem ve Havva’yı “sonsuz mutluluk yurdu” olan cennete yerleştirdikten sonra onlara Şeytan’ı göstererek şu ilahi ikazda bulunmuştur:
“Ey Âdem! Bu (şeytan var ya) sana ve eşine amansız bir düşmanlık beslemektedir. Dolayısıyla onun sizi bu has bahçeden çıkarma girişimlerine karşı çok dikkatli olun yoksa perişan olur helâke sürüklenirsin!”(Taha: 20/117)
Yaratıcının bu ikazlarına rağmen Şeytan Âdem ve Havva’nın karşısına öyle bir teklifle geldi ki, bir anda kendilerini kaybettiler. Şeytan’ı unutup telkin ettiği pembe hayale dikkat kesildiler. Neydi o cezbeden teklif? Ebedilik tutkusu ve sınırsız özgürlük…
“Ey Âdem! Sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatın (yolunu) göstereyim mi? (İşte yasaklı meyve…)”(Taha: 20/120)Eğer size yasaklanan bu ağacın meyvesinden tadarsanız cennette ebedi kalır, sınırsız mutluluğu yakalarsınız!
Sonuç: Şeytan’ın vadettiği pembe hayaller yerine dünya hayatının çileleriyle baş başa kalış ve sınırsız bir pişmanlık… Aynı Şeytan bu gün biz Âdemoğullarına benzer telkinlerde bulunmaktadır.
-“Sınırsız özgürlük,
-Lüks yaşam hayali,
-Cennet gibi bir dünya,
-Sınırsız haz,
-Sınırsız ve kontrolsüz hız,
-Sınırsız kazanç,
-Sınırsız tüketim,
-Sınırsız şehvet tatmini…
 
“Bu hayallerimize ulaşamazsak ne olur?” sorusunun basit ve net bir cevabı vardır. “Hızlı yaşa genç öl ki, cesedin yakışıklı olsun!” Sınırsız bir güzellik!
 
Ve maalesef her gün “sınırsız özgürlük uğruna” heba olan nice hayatlar, nice genç erkek ve kadınlar. Feryat figanla kendini parçalayan anne-baba, eş ve çocuklar… Yazık değil mi?
 
Peki, bizi “hayatlarımızı boş hayaller, sonu gelmez tutkular”dan kurtarabilecek şey nedir? Yazımızın başındaki ayetlerdir bizi kurtaracak olan şey…
 
Dönüp bir daha okumalı, her zaman hatırımızda tutmalı, ebedi mutluluk yolunun “pembe hayallerden” geçmediğinin farkına varmalıyız.
 
Gençliğinin zirvesinde Züleyha’dan gelen “Şeytani teklif ve dürtü” karşısında Yusuf’u kurtaran ve ayağının kaymasına engel olan şeydir tüm Yusufları kurtaracak olan…
 
“Ve (Yusuf’un) barındığı evin kadını (Züleyha) onun gönlünü çelmek istiyordu ve (bu niyetle bir gün) kapıları sımsıkı kapatıp ona: “Haydi, gelsene! Seninim!” dedi.”(Yusuf: 12/23) 
Namus, iffet, hayâ, eşe sadakat ta neymiş, “Hadi gel sınırsız özgürlüğe, özgür değil miyiz, neden istediğimiz gibi davranmayalım?”Ama bu sefer Şeytan ve Züleyha baltayı taşa vurmuşlardı. Karşılarında Peygamber’in terbiye ettiği bir genç durmaktaydı.
“Ben bu kötü fiili işlemekten Allah’a sığınırım, olmaz, olamaz, ben Allah’tan korkarım!” diyerek Şeytan’ın oltasına takılmaktan kurtardı kendisini. Çünkü“bir sınırı olmayanın hiç sınırı olmaz”, bir kere“evet” dersen bir daha“hayır” diyemezsin!
Açgözlülük ve bir anda isteklerine ulaşma sevdası değil midir balığın koskoca okyanusta “tek bir yem için oltaya takılması?”
Yusuf kötü fiili işlemektense zindana atılmayı tercih etmişti ve adeta şunu söylemişti. “Günah işleyerek kalbimi imana zindan etmektense, günah işlememek için bedenimin zindana atılmasını tercih ederim.”
BİR GENÇ!
Hz. Ömer zamanında bir genç, mescide ve ibadete devam ederdi, derken bir kızla birbirlerine âşık olmuşlardı. Bir gün kız tenhada yanına geldi, konuştular sonra gencin gönlü onu çekti. Elini uzattı sevdiği kıza ancak:
Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar.” Ayeti diline düştü. Derhal elini çekti ve çığlık atarak bayıldı.
Onun bir amcası vardı, geldi onu yüklenip evine götürdü. Genç ayılıp kendine geldiği zaman amcasını Hz. Ömer (ra)’e göndererek “Rabbinin huzuruna suçlu olarak çıkmaktan korkan kimseye ne vardır?” diye sormasını istedi.
Bunun üzerine amcası gitti durumu Hz. Ömer’e haber verdi. Ancak genç arkasından bir çığlık daha atarak ruhunu teslim etti. Hz. Ömer bu olaya vâkıf olunca:
“Rabbinin huzuruna (suçlu) olarak çıkmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.”(Rahman: 55/46) ayetini okumuştur. (Elmalı Tefsiri)
Mevlana’nın (ks) sözleriyle bitirelim:
“Ey oğul! Bu ömrü yamalı, yamuk dikişli, kalıbına uymayan şekilde dikme. Bil ki gençlik atlas kumaştır. İşini bil. İyi bir kaftan sahibi ol!
Gençlikte dikilen kaftan nasılsa vücut ona göre gelişir. “Geleceğini hırslarını doyurmak üzere kuran genç, maalesef sonra da o basit kaftanın içine girmeye razı olmak zorunda kalır.” Daha fazla gelişemez, ruhen büyüyemez. Çünkü kaftan o kadar.
Ufkunu geniş tutan, yüce idealleri olan, insanlığa faydalı olmak üzere hazırlanan genç ise hayat boyu gelişir, ölene dek yücelir; onu kimse tutamaz. Bu kaftan onun ölürken kefenle takas edeceği en kıymetli varlığıdır. Nasıl yaşadığınızı ve nasıl öleceğinizi belirleyen bir giysi…”
Rabbim “güzel insan” olabilmeyi cümlemize nasip etsin.          

Abdullah UZUN
26.05.2015 09:32:01
çok değerli̇ hocam.uzun süre bu köşede yazilar yazarak bi̇zleri̇ "i̇kaz" ve "uyari" yapiyorsun.allah(cc) senden ebeden razi olsun.umarim okuyanlar ders alir da i̇slamin o güzel sancaği altinda sorunsuz yaşamayi nasi̇p eder.saygilarimla.......daha ni̇ce yillar bi̇rli̇kte olmak di̇leği̇yle...si̇zi̇n gi̇bi̇ değerli̇ şahsi̇yetleri̇n allah sayisini artirsin.ami̇n

Yusuf KAMBUR
26.05.2015 11:04:54
güzel sözleriniz için teşekkürler. "herkes kendi kabiliyet ve yeteneğine göre iş yapar" ilahi mesajı gereği elimizden geldiği, dilimizin döndüğü kadarıyla yazmaya çalışıyoruz. duygu ve düşünceleri yazıya dökmek kolay değildir. söz etkisini kaybedebilmektedir. bize yazma fırsatı veren kaçkar53 ailesine sonsuz teşekkürler...

SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK!

Yusuf KAMBUR

26.05.2015 09:20:02

7