Kabul edelim ki bu dünya ikiyüzlü bir dünya!

Hayata dair tecrübelerim bana bu durumun böyle olduğunu fazlasıyla gösterdi bugüne kadar!

Ama buna rağmen kendi duruşumu/düşüncelerimi,yazdıklarımı kabul ettirme çabasında hiç olmadım!

Kendime ve doğal olarak sizlere de soruyorum...

Geçmek bilmeyen kötü günlerin ardından hepimizin beklediği güzel günler ne zaman gelecek?

Daha türkçesi,ne zaman ulaşacağız hasret kaldığımız o güzel günlere?

Çok geç olsada o gün, ömrümüzün kalan kısmı bize gülümseyecek mi?

Yoksa kötülük ihtilaline uğramış kalplerimiz, içinde umut barındıran yüreklere bir defa daha galebe mi çalacak?

Bize, yine daima ertelediğimiz hedeflere varabilmek için feda ettiğimiz değerleri düşünmek mi kalacak?

Ne olursa olsun içimizde birşeyler başarabilmenin küçük mutluluğunu, utana sıkıla ifade edemediğimiz ama birileri bilsin artık diye hayıflandığımız kendi gerçeklerimizle mi başbaşa kalacağız!

“Keşkeleri” olmayan,daima “iyi yapmışım” diyebileceğimiz, kendi kendimize “geçer not” vereceğimiz ve kalbımızı avuttuğumuz,iyiliğe,güzelliğe sırt çevirerek tükenmemizi mi hızlandıracağız!

Sanal kahramanların cirit attığı bir dünyada “hesapsız ve kirlenmemiş” kalabilecekmiyiz!

Dikkat edin!

Bizimle aynı yoldan yürüdüklerini söyleyenler mutlaka olacaktır...

Bu kişilerin herşey yolundayken iyi göründüklerini fakat zoru gördüler mi kaçmak için kapılara hucüm ettiklerine şahit oluruz!

Bu dünyada her şeyin ama her şeyin bir bedelinin olduğunu öğrenmek hayatımızın büyük bir zamanını alıyor. Hayata gelmenin, nefes almanın, sevmenin,inanmanın,iyiliğin...kısaca herşeyin bir bedeli var!

Bu bedelleri ödeye ödeye çaba göstermek insanın fıtratından gelen bir duygu...

Olumlu ve olumsuz yönleriyle hayat devam ederken yapabileceğimiz o kadar şey varken,bir kenara çekilip sadece kendi nefsimizin ihtiyaçlarını tatmin etmek derdi bizi insan olma duygularımızdan uzaklaştırıyorsa, bu insan için bir bitiş değilmidir?

Bırakın kendi çevremizi; bir yerlerde unutulan birileri varsa, tanımıyor bile olsak “şevkatle” el uzatabilmeli değil mi insan!

Günümüz insanı vurdumduymazlığını sosyal medya eliyle paylaştığı “din,insan,sevgi,merhamet...” ifadeleri çevresinde tatmin edeceğini sanıyorsa büyük bir yanılgı içindedir de!

Aslında şu vakit herkesin kendisiyle yüzleşip hesaplaşmaya girdiği an olmasını ne kadar isterdim!

Aynada kendisini bütün geçmişini incelemesini ve aynaya okkalı bir tokat atarak paramparça etmesini!

Kimbilir belki bu atılan tokat “çok uzak” benden dediğimiz o şeyi bize geri kazandırır yeniden!

Kendi hayat hikayesini/duruşunu öz dilinden ama olabildiğince tarafsız bir gözle anlatabilmesi insanın çok zordur bilirim ama imkansız değildir de!

Bu satırların yazarı olarak itiraf etmeliyim ki, insanın ”öz ağzından kafatasını kusması!” kolay bir şey değildir ve zaten ben de o iddiada değilim!

Bendeniz; sadece kaleme aldığım sınırsız duygularımı,sınırlı bir sayfaya sığdırarak nokta atışı yaparak bir nevi günah çıkararak içimi dökmenin/dökememenin rahatlığıyla asıl gerçekten kaçanım!

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun...


”Öz ağzından kafatasını kusmak!”

Abdurrahman Akın

21.12.2017 07:37:45

19