“…Size düşünüp taşınacak kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip uyarmıştı…” (Fâtır: 37)
 
Hayata ölümün penceresinden bakanlar dünyayı ve dünyadaki meşgaleleri insanı yolundan, işinden alıkoyan angaryalar olarak görmüşlerdir. Onlar bilirler ki fani dünyanın dertleri de lezzetleri de geçicidir. İnsanı belli bir süreye kadar mutlu gibi gösterir sonrasında ise ruhuna eziyet eder. Dünyanın dertleri ise sivrisinek ısırması gibi gelir onlara.
 
Ölüm gerçeğini iyi kavrayamayanlar ise dünyanın geçici sıkıntıları altında ezilir giderler. Dünyadaki herkesi ve her şeyi kendilerine tuzak kuran düşman olarak görürler. Cennet misali vatanlarında zindana düşmüş gibidirler.
 
Sabahleyin evden moralsiz olarak çıktığınızı düşünün. Aile hayatınızda sıkıntılar var. Komşularınızla, arkadaşlarınızla hatta kardeşlerinizle problemler yaşamaktasınız. Maddi sıkıntılar çektiğiniz halde zamanında bunca iyilik yaptığınız kimselerden bile derdinize ortak olacak birilerini çevrenizde göremiyorsunuz.
 
Moraller dibe vurmuş… Bir yandan beyninizde cirit atan sorular bir yandan öfke patlaması sizi robot haline getirmiş. İç dünyanızda birçok mahkemeye girip çıkmakta, boşa dolduruyor dolduramamakta, doluya koyuyor aldıramamakta yürüyorsunuz. Kapkaranlık bir dünyada bitmiş bir vaziyettesiniz. İşlerin bir türlü düzene girmemesinden şikâyet ede ede yürüyorsunuz.
 
Karşılaştığınız insanlar iç dünyanızdaki fırtınadan haberdar olmasın diye sahte gülücükler, anlamsız tebessümlerle isteksiz bir şekilde yürüyorsunuz. Üstüne üstlük bütün bunların başınıza neden geldiğini de düşünmektesiniz. Bu, acaba bir imtihan mı yoksa bir ceza mı? Eğer ceza ise bu cezayı hak edecek çok büyük günahınızın olmadığını düşünüyor bu defa da Yaratıcının gözünden düştüğünüz fikri sizi komaya sokuyor.
 
Dermanı olmayan çok büyük dertlere düşmüş bir vaziyette yürümeye çalışıyorsunuz. Hayatı anlamsızlık ve karanlık kuşatmış. Ortada bütün bu sıkıntılardan sizi çekip çıkaracak ne bir ipucu ne de bir umut var. Derin nefes almak ta, kelime-i şahadet getirmek te rahatlatmıyor sizi. Bu cenderenin çarklarında parçalanırken karşınızda bir anda bir siluet beliriyor. Önce irkilir gibi oluyor yavaş yavaş kendinize gelmeye başlıyorsunuz. Bir kabristanın kenarında durduğunuzu anlıyorsunuz.
 
Kabristan… Kiminin ne bir dikili taşı var ne de kiminin bir taşta adı yazar. Kiminin mezarı kaybolmuş, içine çökmüş, dikenler sarmış. Üzerinde ağaçlar biten, yollar geçenler de cabası.
 
Dur ey yolcu dur! Kaldır kafanı da durdur şu kervanı,
Sonsuzluk ötesinden mühim haber var, dinle fermanı,
Bak ölüm nasıl haykırıyor: “Dünya fani, dünya fani!”
Son durağın işte burasıdır, unutma bu kabristanı!
 
Bir anda başka bir âleme göçmüş gibisiniz. Mezarlığa bakıyorsunuz. İçinde yatanlar birer birer başını kabirden kaldırıyor. Karşınızda şimdi sizden önce ölenler durmakta. Daha yaşını almadan kabre giren bebekler, hayatının baharında solan gençler, yaşlı nineler ve piri fani dedeler…  Gelecekle ilgili hayalleri kuramadan toprağın kucağında yatan kuzular, hayallerinden hiç birini gerçekleştirme fırsatı bulamayan fidanlar ve işleri yarım kalmış yaşlılar. Sükût içinde kıyamet sabahını beklemekteler…
 
Bir kabristana bakıyor ölüm gerçeğini hatırlıyor bir de dertlerinize bakıyorsunuz. Ölüm gerçeği karşısında moralinizi altüst eden sıkıntılar ne kadar küçülmüş. Ölüm varsa, herkes yaptığının karşılığını bulacaksa bu öfke niye? Haksızlık yapan mutlaka hesaba çekilecek ve her hak sahibi hakkını alacaksa bu umutsuzluk ta neyin nesi?
 
Ve ben… Allah’ın verdiği bunca güzellikleri zayi ettiysem, küçük sıkıntılardan dolayı dünyaya gönderiliş amacımı unuttuysam… Ömrümü boş şeyler peşinde harcadıysam…“…Size düşünüp taşınacak kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip uyarmıştı…”  ilahi hitabına cevap verebileceğim gerçek mazeretlerim yoksa vay halime!
 
Ölümü ve kabristanı hep aklınızda tutarak, hesaba katarak yürümeye devam etmelisiniz. Ta bu yolun sonunda sizi bekleyen ve size verilen emanetleri ne yaptığınızın sorulacağı ilahi huzura çıkıncaya kadar. Orada sıkıntıya düşmemek için bu günün- çoğunu kendi hayal dünyanızda ürettiğiniz moral bozucu- sıkıntılarını bir tarafa bırakmalı ve hayata ölümün penceresinden bakmalısınız.
 
İşte o zaman dünyanın sıkıntıları için boşa üzüldüğünüzü fark eder, ebedi âlemde sıkıntıya düşmemek için yirmi dört saatinizi seferber edersiniz. Allah yardımcımız olsun!
 
 
 
  

Hakkı YILMAZ
23.09.2013 08:42:45
((orada sıkıntıya düşmemek için bu günün- çoğunu kendi hayal dünyanızda ürettiğiniz moral bozucu- sıkıntılarını bir tarafa bırakmalı ve hayata ölümün penceresinden bakmalısınız.)) hocam mükemmel bir tespit ben alacağımı aldım eyvallah........

hayat
25.09.2013 18:37:33
o kadar haklısınız ki hocam bu kısacık ömrümüzde çok seyi sıkıntı edip ömrümüzü bi şekilde harcıyoruz... çoğu zaman ölümü unutuyoruz bile sizinde söylemiş oldugunuz gibi hayata ölümün penceresınden bakmalıyız...çok teşekkür ederiz hocam bizi yine aydınlattınnız.

ÖLÜMÜM PENCERESİ !

Yusuf KAMBUR

22.09.2013 17:50:46

3