“Nuh dedi ki: “Rabbim! Doğrusu ben milletimi gece gündüz davet ettim. Fakat benim davetim onları uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler (gözlerini hakikate kapadılar), inkârda direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler…” (Nuh Suresi: 71/5–7)
 
İnsanoğlu çiğ süt emmiş derler de kabahat sütün pişmemiş olmasında değil kendisinin ham, olgunlaşmamış olmasındadır. Akıl öylesine tarumar olmuş ki kendisini karanlıklardan aydınlığa, ebedi saadete, ilahi rızaya ulaştıracak diriliş ruhunu ölüm gibi görmektedir. Allah’tan uzanan kurtuluş ipini darağacındaki yağlı urgan zannetmekte.
 
Elbette herkesi aynı kefeye koymak mümkün değildir. Nebiler, Sıdıklar, Şehitler ve Salihler gibi yaşamaya çalışanlar, sıratı müstakim üzerinde yol alanlar, sonsuz kudret sahibinin yol göstericiliğiyle hareket eden bahtiyarlar da vardır. Selam onlara…
 
Hz. Peygamber (sav) insanların ilim, hidayet ve vahiy karşısındaki durumlarını şöyle açıklamıştır:
“Allah’ın benim vasıtamla gönderdiği hidayet ve ilim karşısında insanlar yeryüzüne (toprağa) inen bol yağmur karşısındaki toprağın durumu gibidir.
 
1-Bu yağmurun indiği toprağın bir kısmı (NEKİYYETÜN) temiz ve bereketli bir topraktır. Suyu alır, emer, bol ot ve çayır bitirir. İnsanların bir kısmı işte bu bereketli toprak gibidir. Hidayet ve ilmi alır, içselleştirir, kendisi aydınlanır, faydalanır, diğer insanlara da ilmiyle, yaşantısıyla faydalı olur.
 
2-Toprağın bir kısmı (ECADİBUN) suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır; hem kendileri içer, hem hayvanlarını sular, hem de ziraatlarını onunla yaparlar. Bir kısım insanlar ilim ve hidayeti alır, içselleştirmez, kendisine faydası yok ancak ilminden başkaları faydalanır.
 
3-Toprağın bir kısmı da (Kİ’ANÜN) kaypak ve kaygandır. Ne suyu tutar ne de ot bitirir. Kaygan ve kaypak toprak gibi olan insanlar vardır. Kaya gibi ne ilim ve hidayeti alır, ne içselleştirir ne de başkalarına faydası olur. (Buharı, ilim 20)
 
Yüce Yaratıcı insana kâinatta bir rol vermiş, bir sorumluluk yüklemiş yani insanın bir yaratılış amacı, dünyaya gönderilme sebebi vardır ve bu apaçık bellidir. Sorun insanın kendisine Rabbi tarafından yüklenen görev ve sorumluluk karşısında nasıl tavır takındığıdır. İnsan çorak bir toprak gibi mi olacak, kaygan bir kaya gibi mi yoksa bereketli bir toprak gibi mi olacak? İşte mesele budur. Bir alimin ifadesiyle:
 
“Ey İnsan! Sen acıktığında midesini Allah’ın nimetleriyle tıka basa dolduran, sonra bu nimetleri pisliğe çeviren bir pislik makinesi olamazsın! Hayatı yemekhane, yatakhane ve abdesthane arasında geçen basit bir varlık olamazsın! Senin kâinatta yüklenmiş olduğun bir vazifen olmalı, bu vazifenin ne olduğunu araştırmayacak mısın?
 
“Er-Rahman (Merhametin sonsuz kaynağı olan Allah), Kur’an’ı O öğretti, insanı O yarattı, insana kendini ifadeyi O öğretti. Güneşi ve ayı mükemmel bir hesapla yörüngelerinde hareket ettiren de O’dur. Yıldızlar ve ağaçlar O’na boyun eğerler (secde ederler.) (Rahman suresi: 55/1–6)
 
“Ey İnsan! İradesiz varlıklar bile Allah’a boyun eğip, secde ettikleri halde sen iradeli varlık olarak Allah’a boyun eğmeyecek misin? Yıldızlar ve çayır çimen kendi lisan-ı haliyle Allah’a secde ederken, kâinatın göz bebeği olan sen hala secde etmeyecek misin? Kulluk bilincine varmayacak mısın? İlahi mesaj karşısında bir kaya gibi durmaya ne zamana kadar devam edeceksin?
 
“Herkes yaratılırken kozmik bir görevle yaratılır. Hiçbir insan “atık” değildir. Her insan Allah’ın orijinal bir şaheseridir ve yaratılış amacına uygun bir rol seçme yeteneğiyle donatılmıştır. Eğer o rolünü yaratılış amacına uygun olarak seçer ve benimserse, işte ona Müslüman (Allah’ın kendisi için hoşnut ve razı olduğu rolü benimseyip, O’na kayıtsız şartsız teslim olan) denir.
 
Vahiy, ilim ve hidayet Allah’ın kullarına olan rahmet ve merhametinin bir eseridir. O’nun gönderdiği bu “gök sofrasına” karşı kendisini Müslüman sayanların tavrı çeşit çeşittir.
 
1-Vahiy sofrasının başına hiç oturmayıp, uzaktan yermiş gibi yapanlar.
 
2-Vahiy sofrasının başına oturup yemeyi bilmedikleri için el uzatmayanlar.
 
3-Bu sofradan nasipleri, bilgileri, gayretleri kadar, ruhlarını ve akıllarını doyurmaya çalışanlar. (M.İslâmoğlu, Ayetlerin ışığında, 11) İşte bereketli toprak gibi olanlar bunlardır. Kendilerini İslâm’ın aydınlığına açıp güzellikleri özümsedikten sonra başkalarını aydınlatırlar.
 
“Allah katındaki yerinizi, mevkiinizi bilmek istiyorsanız, ilahi senaryoda hangi rolü tercih ettiğinize bakınız!” (İslamoğlu)
 
Hayırlı Cumalar…
 
 
  

A.KAMBUR
28.02.2014 13:02:43
allah razi olsun hocam. herşey hazir tercih bizim de nefis ve şeytanla nasil mücadele etmeli bilemiyoruz. sohbetlerinizle aydinlaniyoruz sevgili hocam. selamlar

S.KAMBUR
3.03.2014 17:11:33
her yazısıyla bizi tekrar tekrar aydınlatan hocam sevgiler hasretle selamlar.

Op.önder
19.03.2014 02:30:03
saygı değer hocam vakti nakite donuşme telaşı sürekli birşeyleri kazanma hırsı bizi amacımızdan etmekte fakat siz hocalarımızı allah cc başımızdan eksık etmesin mesleki donanım para mal mülk bizi sonsuz ebediyette kurtarmıycağını bilmekle beraber en kısa sürede kendimizi çekip bir düzene koymamız gerek.. allah cc razı olsun sizden (amin) saygılar hocam

Op.önder
19.03.2014 02:30:33
saygı değer hocam vakti nakite donuşme telaşı sürekli birşeyleri kazanma hırsı bizi amacımızdan etmekte fakat siz hocalarımızı allah cc başımızdan eksık etmesin mesleki donanım para mal mülk bizi sonsuz ebediyette kurtarmıycağını bilmekle beraber en kısa sürede kendimizi çekip bir düzene koymamız gerek.. allah cc razı olsun sizden (amin) saygılar hocam

NİÇİN YARATILDIN, NEYLE MEŞGULSUN?

Yusuf KAMBUR

28.02.2014 08:01:25

4