12 Eylül 1980 Askeri İhtilalı olmuş, siyasi partiler kapatılmış, partilerin genel başkanları tutuklanmış, sağ ve sol düşünceden binlerce genç cezaevlerine tıkılmıştı!

Çayeli Ortaokulunda okurken isimlerini duyup yakından tanıdığımız Çayeli’nin “Türk Milliyetçisi” olan Ağabeyleri ile Hocaları vardı. 

Aralarındaki yaş aralığı fazla olmayan bu insanları herkes yakından tanır ve sevgiye dayalı bir büyük saygı duyardı. 

Ahmet Rıza Dereci, Hüseyin Kanburoğlu, Ahmet Erkan Birben, Yaşar Okuyan, Hasan Şuşoğlu, Abuzer Tüylüoğlu, Fahri Kasırga, Recep Öztürk,  Zeki Kalender, Tuncay Yüksel, Ali Cihangir, Hasan Bayraktar, Memiş Saklı, Mustafa Şimşek, Yusuf Karslıoğlu, Ali Suiçmez, İsmail Hakkı Sukas, Mustafa Tüylüoğlu, Cihan Cihangir, Yılmaz Hüsrev, Cemil Tüysüz, Ahmet Makas, Süleyman Yaşar Mert, Cihan Suiçmez, Hayatı Kork, Ali Küçükislamoğlu, Süleyman Karahan, Yusuf Kara, Cemil Engin, Maksut Tüysüz, İsmet Günaydın, Ahmet Adanır, Mehmet Güçlü, Nuri Namoğlu, Numan Bayraktar, Saim Özdemir, Gaffur Suiçmez, Ömer Saklı, Muhammet Çiftçi, Sadık Kahveci, Hüseyin Günaydın, Şakir Çiftçi, Şeref Yüksel, Maksut Tüysüz, Naci Keskin, Nuri Çomoğlu, Nihat Özdemir, Bahattin Özmen, Süleyman Güçlü, Mesut Yaşar Kamiloğlu, Saadettin Batu,Ahmet Kurfeyiz, Mahmut Balıkçıoğlu, Muhammet Albayrak, Mehmet Usta, Yavuz Uzun, Şevket Safı, Süleyman Tüylüoğlu, Yusuf Saklı, Mehmet Usta, Turgut Çolak, Yahya Sarı,Ahmet Atış,Süleyman Çolak,Harun Suiçmez,Muazzam Mustafa Balıkçıoğlu 

Eksikleri ile birlikte isimlerini burada zikrettiğim onlarca Çayelili “Türk Milliyetçisi/Ülkücüsü” gençler, 12 Eylül Askeri İhtilalın kudretli komutanlarının hışmına uğramış, hayatlarında ilk defa cezaevi ile tanışmıştılar.

Çayeli’nde “Türk Milliyetçiliği Fikrinin” kurumsal ve fikri temellerini atan Mustafa Asım Bayraktar, Ömer Şimşek ve Hüseyin Bilki’yi de bu vesile ile yâd ediyorum.

Türk Milliyetçilerinin yakından tanıdığı Ahmet Erkan Birben Hocamızı kaybettiğimizde zihnime kazınan birçok ismi ve hatıralarla birlikte çocukluğumu ve delikanlılık yıllarımın Çayeli’sini düşündüm.

Rize Pazarlı olan Ahmet Hocamızın ani vefatı, kendisini yakından tanıyan sevenleri tarafından çok büyük üzüntü ile karşılandı. Vefatından bu satırları yazmaya başladığım ana kadar geçen süre zarfında merhum Ahmet Hocamızın sadece kendisi düşünce dünyasındaki insanlar tarafından değil, her kesimden insanlar tarafından sevilip değer gördüğüne bir kez daha şahit olduk.

Çayeli Lisesinde okurken 12 Eylül Askeri mahkemelerinin duruşmalarını bütün ayrıntıları ile yazan, yorumlayan bir dergi çıkmaya başlamıştı. Okuma maceramın başladığı o yıllarda düşünce dünyama yakın olan bu derginin her sayısını alıp büyük bir titizlikle inceliyor, 12 Eylül askeri mahkemelerinde olup biteni anlamaya çalışıyordum. 

O derginin sayılardan birisinin kapağında mahkeme salonundaki yargılamanın fotoğrafı vardı. 

Askeri Mahkemenin salonunda çekilen o fotoğrafta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alpaslan Türkeş ve hemen yanında oturan Ahmet Erkan Birben vardı. 

Dergiyi okula getirip sınıf arkadaşlarıma gösterdiğimi hatırlıyorum. 

O gün derginin kapağında Ahmet Hocamızı görünce hem sevinmiş gurur duymuş hem de mahkemenin akıbeti hakkında kuşkularımız olduğu için çok üzülmüştüm.

Bahsi geçen dergi; Yeni Düşünce Dergisiydi. 

Rahmetli Alpaslan Türkeş ile Ahmet Erkan Birben Hocamızın kapağında fotoğrafları yayınlanan o sayıyı yıllarca derginin diğer birçok sayısı gibi arşivimde sakladım. 

Ahmet Hocamızı kaybettikten sonra ve bu makaleyi yazmaya karar verince dergilerin birkaç sayısının arşivimde olmadığını gördüm ve gerçekten çok üzüldüm. Kayıp sayılardan birisinin merhum Ahmet Birben Hocamızın derginin kapağında fotoğrafının olduğu sayı olunca üzüntüm daha da arttı. Sosyal medyayı taradım derginin o sayısına ulaşmak için ama maalesef bu makaleyi yazdığım ana kadar hiçbir yerde derginin o sayısının izine rastlamadım.

Yalnız şunu ifade edeyim, Ahmet Birben Hocamızın mahkemedeki son duruşması ve savunmasının haberinin yapıldığı dergi hala arşivimdedir.

Yeni Düşünce Dergisi 12 Eylül 1980’deki askeri darbeden sonra çıkmaya başladığı için, bu hareketin sonunda yapılan tutuklamalar ve yürütülen davalar, infazlar, haber ve yorumlarının önemli bir bölümünü oluşturuyordu. Özellikle MHP ve Ülkücü kuruluşlar davaları olabildiğince ayrıntılı biçimde haberler yapılıp yorumlanıyordu.

Derginin sahibi Akkan Suver idi.

Yeni Düşünce Dergisinin çok zengin bir yazar kadrosu vardı.

Üçüncü sayfada yer verilen “Başyazılar” çoğunlukla Yeni Düşünce imzası ile çıkıyordu; fakat bazı başyazılarda Prof. Dr. Erol Güngör ve Sait Bilgiç imzaları vardı.

Dergide Türk Milliyetçiliği idealine sahip çok önemli kalemler yazılar yazıyordu.

Bu isimlerden bir kaçı şunlardı;

Erol Güngör, Necmettin Hacıeminoğlu, İbrahim Kafesoğlu, Turan Yazgan, Mustafa Kafalı, Cemal Kutay, Sevinç Çokum, Sevgi Kafalı, R. Oğuz Türkan, Ahmet B. Ercilasun, Orhan Türkdoğan, Refet Körüklü, Sırrı Erkuş, Zikri Akın, Zekeriya Beyaz, Recep Şükrü Apuhan.

Haftalık yayınlanan “Yeni Düşünce Dergisinin” 21. Sayısı 26 Şubat 1982 tarihinde çıkmıştı.   

Her hafta olduğu gibi bu haftaki sayısında da “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” ile ilgili geniş haberler vardı dergide. 

O haberlerden bir tanesi de “Ahmet Erkan Birben”’in mahkemede yaptığı son savunmasının haberiydi. 

O haberin tam metni harfi harfine şöyleydi;

“Geçtiğimiz haftanın Salı günkü celsesi Ahmet Erkan Birben’in sorgusuyla başlıyordu. Birben’e isnat edilen suçları reddediyor ve “Ben bir Türk Milliyetçisiyim”; kolunu göstererek “Bu damada Türk kanı dolaşır. Bu damarda Türk Milliyetçiliği fikri var”, kalbini göstererek “Burada Allah’a olan iman var. Ben ne faşist, ne ırkçı, ne de komünist, hiçbir şey değilim. Ben Türk Milliyetçisiyim” diyordu.  Birben iddianamede kedisinin Rize’de “illegal örgüt başkanı” olarak gösterildiğini, ancak 5 Ülkücünün vurulmasına karşılık Rize’de hiçbir solcunun zarar görmediğini belirterek sorgusu bitiriyordu.”

Makalenin burasında merhum Ahmet Hocamızla ilgili bir hatıramı yazmak istiyorum.

Ahmet Birben Hocamız yargılandığı davadan beraat ederek Çayeli’ne gelmiş, Çayeli İmam Hatip Lisesinde matematik öğretmenliği yapmaya başlamıştı. 

Kıymetli eşi Gülay Birben Hanımefendide Çayeli Lisesinde bizim resim hocamızdı. 

Yanlış hatırlamıyorsam Çayeli Lisesinde 2. Sınıfta okurken sınıflar arası voleybol maçlarımız vardı. Bu maçlar çok çekişmeli geçiyordu. Ahmet Hoca bizim sınıfın antrenörlüğünü yapıyordu. Bir maçta bizi çok güzel motive etmiş, hocamızın gözüne girmek için büyük gayret gösteriyorduk. Voleybol oynadığımız zemin tamamen betondu. Bir pozisyonda topu karşılamak için atladığımda düşmüş, ön dişlerimden birisinin ucu kırılmıştı. Çok acı çekmeme rağmen, Ahmet Hocanın gözünden düşmemek için maça devam etmiştim. 

O günün hatırası olan ucu kırık dışımı her düşündüğümde, dün olduğu gibi bundan sonrada daima Ahmet Birben Hocamızı hatırlamaya devam edeceğim.

Çayeli’ndeki görevinden sonra gittiği Ordu Üniversitesi Ünye İktisadi İlimler Fakültesinde Genel Sekreterlik görevini de ifa eden hocamız, burada da “Ünyeli Ahmet” ismi ile sevenlerinin kalbinde yer edindi. 

Tarihe not düşmek için merhum Ahmet Erkan Hocamızla ilgili şu cümleleri yazmak isterim.

Ahmet Birben Hocamızı yakından tanıyanlar o konuşurken cümlelerinin; kelime, kafiye, duygu ve düşünce örgüsünün ne kadar muhteşem olduğuna şahit olurlardı.

“Yusufiyeli/ Taş Medrese” tedrisatlı olan Ahmet Hocamızın; hitabet sanatının zirvelerinde gezinen bir üslubu vardı.

Ne dediğini bilen, ağzından çıkan cümleleri muhatabını etkileyen bir duruşun sahibiydi hocamız.

Daha doğrusu; cümleleri, duruşu ve karakteri kılıç gibi keskindi. 

1970’lı yılların başında Karadeniz Teknik Üniversitesinde okurken (K.T.Ü) talebe arkadaşlarının “Ülkücü Başkanı”;

Rize/Çayeli’nde görev yaparken tüm Çayelili talebelerinin yol göstericisi hocası, dostlarının “Ahmet Ağabeyi”

Ordu Üniversitesinde görev yaparken tüm şehrin “Ünyeli Ahmet” ismi ile tanıyıp sevdiği büyüğü olan Ahmet Erkan Birben Hocamızın ölümünden sonra, geride bıraktığı hizmetlerinin ve onunla birlikte yaşadığımız güzel hatıralarımızın hatırına; bu makaleyi okuyan her gönül erbabından hocamız için bir Fatiha istiyorum. 

Ona olan şahsı borcumuzun cüz’i bir kısmını ancak böyle ödeyebiliriz diye düşünüyorum.

Hayatı boyunca talebelerine ve çevresindeki insanlara bıkıp usanmadan anlattığı/öğrettiği önemli Türk büyüklerinden Bilge Kağan’ın sözü ile birlikte “Davasının Adamı” olan Ahmet Erkan Birben Hocamızı rahmetle yâd ediyorum;

“Zamanı hep Tanrı yaşar; insanoğluna ise hep ölmek düşer.”

Mekânı Cennet olsun.

 


Ahmet Erkan Birben “Davasının Adamıydı!”

Ahmet Erkan Birben “Davasının Adamıydı!”

Abdurrahman Akın

21.04.2024 09:14:00

6028