KADİR GECESİYLE DİRİLMEK!
“Hakikat Biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlı bir gecedir. O gece melekler ve ruh (Cebrail) Rablerinin izniyle her bir iş için iner de iner. O gece tanyeri ağarıncaya kadar bir esenliktir.” (Kadir Suresi)
Miladi 610 yılıydı. Zamanın en kutsalında, mekânın en kıymetlisinde, insanın en kâmil olanına, kelamın en güzeli, meleklerin en mübareği tarafından indirilmeye başlanmıştı.
Yetim ve öksüz Muhammed kırk yaşındaydı. Her ramazan yaptığı gibi Hıra mağarasına çekilmiş Rabbini tefekkür ediyordu. Bir anda bir kuvvet tarafından çepeçevre kuşatılmış, kendisine “Oku!” diyordu. “Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku!”
Bu yaşına kadar okuma yazması olmayan bu temiz yürekli insan vahyin ağırlığı karşısında şaşırıp kalmış, dudaklarından “Ben okuma bilmem!” cümlesi dökülüvermişti. Ancak onu sarmalayan kuvvet hiçbir bahane kabul etmiyordu.
“Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı embriyodan yarattı. Oku!” diyordu. Sarsılmıştı. Çünkü kıyamete kadar insanlığa rehber olacak olan kelam onun kalbinden tüm kâinata yayılmaya başlıyordu.
“Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Geceleyin ibadet için kalk! ...Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.” (Müzzemmil:73/1–5)
Allah (cc) mesajını insanlığa duyurmak için onu seçmişti. Görev ağır, sorumluluk çok büyüktü. Ne bir fazla ne az, mesajın tamamı eksiksiz bir şekilde kullara ulaştırılması gerekmekteydi.
“Eğer peygamber kısmen dahi, söylemediğimiz sözler uydurarak Bize isnat etseydi, onu kıskıvrak yakalar ve şah damarını kesip (başını) koparırdık.” (Hakka:69/44–46)
Yirmi üç yıllık peygamberlik hayatında hiç durmadan, kendisini helak edecek derecede ve kafalarını çatlatırcasına bir çabayla Allah’ın mesajını kullarına tebliğ etme mücadelesini verdi.
Davanın ne kadar büyük bir dava olduğunun bilincindeydi. Çünkü nefis, şeytan ve şeytanlaşmış insanlar hayatı yaşanmayacak hale getirmişti. İnsanlık onuru yerlerde sürünmekteydi. Allahın kulları köleleştirilmiş, kız çocukları diri diri toprağa gömülecek kadar utanç sebebi görülmeye başlanmıştı.
Ölmüş olan insanlığa rehber olan ilahi kelam kadir gecesinde insanlığın üzerine bir güneş gibi doğmaktaydı. Karanlıkları nura çevirecekti. İnsanlığa yeni bir ruh verecekti.
“İşte böylece sana da emrimizden bir Ruh vahyettik… Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir Nur yaptık…” (Şura:42/52)
İnsanın bu ruh karşısında yapacağı tek bir şey vardı “Kalbini Allah’tan gelen nura açmak!” bunu yaparsa bu ruhla dirilecek ve yeryüzü cennet bahçesine dönecekti. İlk yıllarda öyle oldu ve cahiliye toplumu kısa bir zamanda “saadet toplumuna” dönüşüverdi.
Karanlık bir çağı saadet asrına dönüştüren şey İnen mesajın lafız, mana ve maksat üçgeninde hayata aktarılmasıydı. Bir yandan Kur’an lafzı bütün ihtişamıyla indiği toplumu hayretler içinde bırakmış, dönemin en büyük şairlerinin dili tutuluvermişti. Lafzın aciz duruma düşürdüğü toplum bu sefer de mana ve maksat ikilisiyle Allah’ın boyasıyla boyanmış ve büyük bir medeniyet kurulmuştu.
Daha sonra ise Kur’an’ın lafzı yüceltildi, mana ve maksat göz ardı edilmeye başlandı. Öyle ki Müslümanlar okunan Kur’an karşısında gözyaşı döküyordu ancak alın teri dökmemekteydi. Camide hüngür hüngür ağlayanlar cami dışında sırtını Kur’an’a dönüvermişti.
Güzelce süsleyip yüksek bir yere asılmıştı Kur’an. İnsanın düşüncesine, sözlerine, davranışlarına karıştırılmıyordu. Kur’an, dolayısıyla Allah hayattan dışlanmıştı. Müslüman’ın giyim-kuşamına karışamıyor, alış-verişinde söz sahibi olamıyor, aile hayatında kendisine yer verilmiyordu. Tek söz sahibi olduğu yer mezarlıktı maalesef.
Uğraşmaya gerek yok, çağır hocayı okusun,
Güzel sesiyle coştursun, duygulara dokunsun,
Olmaz şimdi çok meşgul, zamanı yok öğrenmeye,
Cehennem varsa hakikat, batılılar düşünsün!
 
Müslümanların ilahi mesaja bakışı yozlaşınca ilahi mesajın hayatı güzelleştirme fonksiyonu da kaybolmaya başladı. İlişkiler yapmacık, ibadetler yavan ve iman da sadece dudak ucundan ibaret oldu. Hakikate sırtını dönmüştü bir kere insanlık. Değişime kendisini kapatmıştı. Böyle olunca da mesajın sesini duyamıyordu.
 
“Şu bir gerçek ki, sen ölülere duyuramazsın. Dahası, bu daveti sırtını dönüp uzaklaşan sağırlara da işittiremezsin. (Hakikate karşı) yoldan çıkan körleri de doğru yola ulaştıramazsın. Sen ancak hak çağrını ayetlerimize inanıp ta teslim olanlara duyurabilirsin.” (Neml:27/80–81)
 
Kur’an bir geceye inince Bin aydan daha hayırlı yapmıştı ama günümüz Müslüman toplumunu en hayırlı topluluk haline getiremedi. Çünkü Müslüman toplum Kur’an’ın kadir kıymetini bilemedi. Onun Allah’tan kendisine uzatılan kurtuluş ipi olduğunu düşünmedi. Günü kurtarmaya, dünyayı imar etmeye çalışmaktan ona ayıracak zaman bulamadı. Böyle devam ederse hüsran da devam edecektir. Dünyada da hüsran ahirette de hüsran.
 
“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?” Allah buyurur: 'Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun.' (Ta-ha:20/124–126)
 
Haydi, bu defa da boş geçmesin Kadir Gecesi. Hayatımıza bir güneş gibi doğuversin. Kalbimizi açalım Rabbimizden gelen ilahi nefhaya. Günahlarımıza ağlayalım, hatalarımıza ve boşa geçen günlerimize. Bu gecemizi Allah’ın mescidinde geçirelim. Kendimize bir fırsat verelim. Olur ya duaları makbul olanların hürmetine bizi de kulluk kervanına katarlar. Cumartesi günü idrak edeceğimiz kadir geceniz mübarek olsun!
 
“Allah’ım! Muhakkak ki sen affedicisin, affetmeyi seversin, Bizleri de affet! (Âmin)
 
 
 
 
  

m.k
2.08.2013 05:51:16
çok güzel bir yazı olmuş,şimdiden kadir geceniz mübarek olsun.

Feylesof
7.08.2013 08:40:05
allah razı olsun hocam gecemiz ve akabinde bayramımız kutlu olsun.

Kadir gecesiyle dirilmek !

Yusuf KAMBUR

1.08.2013 11:14:44

5