Sorgulamaktan öte gidilemeyen tek şey hayattır;
Cevabını asla bulamadığım;
Benim geçmişe, eskilere tarihe bu denli önemseyişimi, çocukluğumda Annemin, sürekli eski yaşanmış anılarını anlatırken , hikaye gibi dinler, o anı gözlerimde canlandırırdım, tıpkı bir filim gibi, anı görür yaşardım..
Genel anlamda, anlatılanlar günlük sıradan, yaşanmış hikâyelerken, bana ilginç gelmesinin asıl nedeni, dönem şartlarının, farklı olması, ilgi alanımı, dahada artırdığı gibi duygulandırırdı.
Örnek verirsem; Annemler pirinç ekip biçerlermiş, Pirinçleri, Dibek denen sert taştan oyulmuş bir kaba konur dövülürmüş
Hemen her ailenin, kapısında bulunan bu dibek taşı, yani lazcası (oçambe) pirinç dövülürken, hiç göremediğimden, büyüklerin anlatımıyla, hala hayal kurup görür gibi olurum.
Kurduğum hayallerimde, beni çok etkileyen, her dönemin bir önceki dönemden, farklı oluşu.
Tabiki insanoğlunun , durmadan kendini yenilemesi, geliştirmesi, insanlığa, faydalı olmasına karşın, ben, değişen bu hayat şartları , tarihin derinliklerine gömülmesi, hep üzer..
Nedensiz bir üzüntü bilirim. Hiçbirşeyın kalıcılığı olmaması, dönemlerin ölmesi, insanlığın gelişmesinden kaynaklansa da, bende bir hüznü vardır..
Tıpkı her canlının ölümü gibi, dönemin tarihlerin, yaşam şartlarının da, ölümünde bu olmalı.
Annem, geçmiş, tarihe gömülen, yaşam biçimlerinin, yok oluşunu anlatırken, aslında zor geçen zamanların, bittiğini, günümüzde daha iyi şartlarda yaşıyoruz, mesajını verirken, ben tam tersi, o dönemin yok oluşundan, üzüntü duymuşum ki, tarihe geçmişe, bu denli sahip çıkmaya çalışıyorum, özlüyorum, üzülüyorum...