Arefe gecesi Çayelinden alınan “bayramlıklarımızı” yastığımızın altına koyup uyuduğumuz, annelerimizin çocuklarına; “yarın bayram erken yatın,sabah erken kalkacaksınız” tembihini ettiği “eski güzel bayramlardan” kalma bir hatıramı sizlerle paylaşarak, eski bayramların güzelliğini yani, herkesin bayramının kendisine ait olmadığı günlerden kalma, toplu yaşanılan bayram heyecanımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bizim nesil çocukluktan gençlik çağına geçmiştik ve artık köylerdeki bayram organizasyonları biz yapmaya başlamıştık.

Anlatacağım o seneki “Kurban Bayramında”; Başköy Camiinde kılınan “Bayram Namazından” sonra sabah yapılan davetlere icabet edilecek, kahvaltıdan sonra “Yukarki Mahalleden” başlayarak tüm köy hızlı bir şekilde dolaşılıp “bayramlaşmalar yapılacak” ve tüm köyün “çocukları, genç delikanlıları, gençlere ayak uyduran orta yaşlılarıyla” birlikte “Han Düzüne” gidilecekti.

Bir hafta önceden, gurbetten bayram için gelenlerle birlikte program yapılmış, yiyecek ve içecekler hazırlanmış ve en önemlisi de “Koçken İdris Ağabeyimizin” haber verilerek onun arabasıyla “Han Düzüne” gidilmesi kararlaştırılmıştı.

Koçken İdris Abimiz hem bizim Senoz Vadisinin şoförlerindendi hem de herkesin tanıdığı “muhteşem bir tulum ustasıydı.” Biz onu çok seviyorduk ve o da bizim bir dediğimizi iki etmiyordu.

Gideceğimiz “Han Düzü”, adı üzerinde “düz alana sahip olan” bir yerdi.

Senoz Vadisinden “Şarınçor Yaylası” boyunca giderken, hemen yanından “Küçük Dere” denilen mevkiden dağa doğru tırmanılarak gidilen ve o bölgedeki yaylaların ortak merası olan, ormanla çevresi sarılan ve rakımı yüksek olan otlak alanın adıdır Han Düzü.

Tam ortasında “avzon/yalak” bulunan bu düz alan, bir çok bayram gününde bizim “horon ve top oynamak” başta olmak üzere gidip eğlendiğimiz, bize ev sahipliği yapan bir yerdir.

Bayram namazı kılınmış, davetlere icabet edilmiş, köy bir baştan bir başa gezilmiş ve nihayet “Han Düzüne” gitme vakti gelmişti.

Yolculuğa katılacak olanlar “Koçken İdris Ağabeyimizin” arabasının korna sesiyle birlikte “Başköy Orta Mahallede” toplanmaya başlamıştı.

Bu yolculuğa çıkanlarımız o kadar mutlu ve huzurluydu ki; arabaya doğru gelenlerin yüzlerinden tebessüm eksik olmuyordu.

Muhteşem bir hava vardı o seneki bayram gününde.

Nihayet “Koçkenin arabasının” içi gibi üstündeki bagaj alanı da dolmuş ve neşeli bir şekilde yola çıkılmıştı. Önce “köprü başına” oradan Uzundere/Cağak yoluna dönmüş ve nihayet Şarinçor Yaylasını geçerek “Han Düzünün” yer aldığı zirveye doğru araba tırmanmaya başlamıştı.

Araba yolu gideceğimiz yer olan Han Düzüne kadar gitmiyordu.

Onun için arabadan indikten sonra malzemeleri ellerimize alarak muhteşem bir orman yolundan türküler söyleyerek, gürleyerek yürüdük ve “Han Düzüne” ulaştık.

Top oynayacak olan arkadaşlarımız elbiselerini değiştirdi.

Eşortman ve formalarını giydi. İki takım oluşturuldu ve tam ortasında bir “avzon/yalak” olan yemyeşil otların üzerinde çekişmeli futbol maçı başladı. Zaman zaman top sahanın kenarındaki ormanın içine kaçıyor, küçük çocuklar büyük bir yarış içinde o topu bulup abilerine getiriyordu. Sahada yer almayanlar, top oynayan arkadaşlarına zaman zaman alkış zaman zamanda şakayla karışık takılıyor, eğleniyordu.

Köyden bir araba dolusu gelen onlarca kişi “Han Düzünü” tabiri caizse inletiyor.

Ormandaki “gürgen, karaağaç, kızılağaç ve çam ağaçlarının” dallarına konan her çeşitteki kuş da bu koroya katılıyor, kendi dillerinde bu güzelliği yaşıyorlardı. Çocukların bir kısmı otlağın yanında ki ormanın içlerine çoktan dalmış ve tam zamanı olan bir orman meyvesi olan ve en lezzetlilerinin yetiştiği bu coğrafyadaki “merağağuk/ yaban mersini“ yemeye başlamışlardı.

Zaman bayağı ilerlemişti.

Kendilerini maçın heyecanına kaptıran oyuncular ve bu heyecanı sohbet ederek izleyen seyirciler, sabah yola çıktıklarında masmavi olan gökyüzünün birden bulutlandığını fark dahi edememişlerdi.

Birden gök gürlemeye, şimşekler çakmaya ve arkasından da bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamıştı Han Düzünde. Köyde yetişen insanlar bilirler ki, şimşek çakarken ağaçların dibinde durulmaz ve olabildiğince ormandan uzakta durulmalı.

Yağmur, top oynandığı için çimleri ezilen otlağı balçık haline getirmişti. Buna rağmen maçın heyecanına kendilerini kaptıran oyuncular maçı oynamaya devam ediyorlardı. Fakat yağmurun duracağı yoktu. Biraz sonra maç oynanmanın imkansız olduğunu gören oyuncular maça ara vermiş ve tüm kafile otlağın orta yerinde bulunan “avzonun” çevresinde toplanmışlardı.

Dakikalarca sağanak yağmurun altında yağmurun dinmesini bekleyen kalabalık, nihayet rüzgarın bulutları dağıtmasından sonra güneşin yüzünü görmüştü. Önce üstü başı çamur olan top oynayan kişiler avzonun oluğundan akan su ile üstü başını temizlemiş ve temiz elbiselerini giymişlerdi. Sonrada getirdikleri yiyecekleri, ağaç kütükleriyle yaptıkları sofranın üzerine koyarak, kendileri de kenarına dizilerek yemişlerdi.

Daha sonrada “Koçken İdris Ağabeyimizin” tulumunun nağmelerine kendilerini bırakarak “horon oynamaya” başlamışlardı. Az önceki yağmurun getirdiği olumsuz hava dağılmış yerini gülen yüzler ve coşkuyla eğlenen insanların oluşturduğu “horon halkası” almıştı.

Ve nihayet akşam olmuş köye dönme vakti gelmişti.

O gün birlikte “Kurban Bayramını idrak ettiğimiz” bir çok insanımızı geçen bu süre zarfında maalesef kaybettik.

Onlara manen sözüm var; fırsatını bulduğum her an sizleri yad edeceğim diye.

Bu yazı vesilesi ile o gün orada bulunan kaybettiğimiz değerlerimize Allah rahmet eylesin.

Anlatmaya çalıştığım o bayram günü, gittiğimiz yer olan “Han Düzü” kendisini ziyarete gelenleri çok güzel ağırlamış ve her iki taraf manen gelecek yıl yeniden buraya gelinmesi için sözleşmişti.

Maalesef, o sözleşmeye sadık kalınamadı ve bir daha “Han Düzü” bizleri ağırlayamadı!

Bir gün yeniden Han Düzüne gitsek ne güzel olurdu değil mi!

Yağan yağmurun altında top oynardık, sırılsıklam olur temizlenirdik avzonda, Koçken İdris Ağabeyin çaldığı tulum eşliğinde horon oynayıp en güzel türküleri söylerdik ve eski sözleşmenin hatırına tarihi yeniden başlatırdık!

Bunları yazarken inanıyorum ki;

Yaşanılan o güzel günlere inanan/inancı olan bir sürü hayat süren insan var bugün dahi.

Fakat bu insanlar “Han Düzü’ne” gidecek umudu yeniden yeşertirler mi , işte onu bilemem tabii!

Bayramınızı yürekten kutluyor; huzurlu, mutlu ve yardımlaşma duygusunun zirve yaptığı nice bayramlar temenni ediyorum.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.


Meryem Beyaz
21.07.2021 15:03:39
Harika bir yazı kaleminiz var olsun.

Hüseyin mert
21.07.2021 15:48:09
Ne güzel çocukluk ne güzel bayramlar yaşamış insanlar. Hayırlı bayramlar sizede.

Muhammet demir
21.07.2021 16:34:49
Makaleyi okuyunca bir defa daha anlamış oldum o eski bayramların olmadığını.

Kadir Sarı
21.07.2021 17:04:07
Eski bayramların eskide kaldığı örf ve adetlerimizin yüreğimizde hala yaşadığı sağlıklı, sevdiklerinizle beraber nice güzel bayramlara.

Nurten
22.07.2021 15:52:40
Eskiden Bayram namazına giden babayı beklemek, elini öpmek, birlikte kahvaltı etmek. Eski bayramların tadı... Hep aranır. Sevgi, saygı ile çoğalarak, iyi bayramlar..

“Han Düzü” ya da “Bayramın Hüznü!“

Abdurrahman Akın

21.07.2021 10:23:40

33