Gençler tulumun kaidesine kendilerini kaptırmış horon oynarlarken delikanlının aklı horoncuları izleyen kızdaydı. Puşisini çemberinin üzerinde değil de boynuna şal yapan, gözleri zeytin karası gibi simsiyah olan kızı görür görmez nefesi kesilmişti delikanlının. O kadar etkilenmişti ki olduğu yerde kala kalmıştı. Kız o kalabalığın arasında delikanlıyı fark etmemişti bile! İşin doğrusu delikanlı kıza ilk görüşte âşık olmuştu.

Günler geceleri, geceler günlere akıp giderken bizim yüreği sevdalanan delikanlımız “derin bir vadinin” arasında yaşadığı köyde, alt tarafından akan derenin sesi eşliğinde şiirler yazarak, türküler söyleyerek sevdasını uzaktan da olsa yaşamaya başladı!

En yakınında “sevdasını” bilen kuzenine kızı düğünde gördüğü anı anlatmaktan büyük bir haz alıyordu sevdalı delikanlı. Onun diyormuş; saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırıyordu! Kuşların ötüşü, ağaçların nazlı nazlı dallarını sallayışı, yapraklarının hışırtısı bir başka güzel görünmüştü onun yanında. Hele giydiği eteği desen desendi ve çiçeklerle birlikte bir renk ahengi oluşturmuştu.

Delikanlı tutulduğu kızla ilgili her gün hayaller kuruyor, efkârlanıyor ve kuzeniyle birlikte dere kenarına inerek türküler söylüyordu. Derenin çağlayan gibi akan sesine karışan türküleri dağ taş dinliyor, rüzgâr sevdiğinin kokusunu getiriyordu!

Rüzgârın sesi “Senoz Vadisinde” her zaman yaşanılan bu tür “sevda efsanelerini” de fısıldar insanın yüreğine. Bu bazen yaşlı bir ninenin anlattığı hikâye, bazen türkülerin duygularından ezgiler olarak hayatımıza anlam katardı.

Bir gün artık daha fazla dayanamayacağını, gidip yüz yüze konuşmak istediğini kuzenine söyledi. Daha önce kuzeninin kendisine okuduğu ve delikanlının da not aldığı Necip Fazıl’ın şiirini cebinden çıkardı ve yüksek sesle şiirin ilk dörtlüğünü okumaya başladı;

“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.”

Söylemek istediği her şey bu dört satır mısranın içinde saklıydı ve duygularına yorgan olan bu şiiri okumak istemişti. Delikanlı öğlenden sonrayı zor etmişti. Karar vermişti, bu dört satır şiiri ne olursa olsun kıza ulaştırmalıydı.

Öğlenden sonra kuzeniyle birlikte tarifsiz bir heyecan içinde kızın yaşadığı köye doğru yola koyuldular. Dağ, dere, tepe aştılar. Kızın köyüne yanaşınca kalbinin duracağını zannetti ama yanında ki yol arkadaşına belli etmemeye çalıştı. Nihayet kızın köyün de ve evlerinin tam karşısındaydılar iki kafadar. Günlerce, haftalarca beklediği an gelip çatmıştı. Heyecanla bekledi bekledi bekledi. Ama herkes evden bir şekilde çıkıp bir yerlere gidiyor, ya da eve gelenler geliyordu, sevdiği bu gelen gidenlerin arasında yoktu!

Saatler geçiyordu. Hava kararmak üzereydi. Arzuyla beklediği kişi yoktu meydanda. Artık bekleyişi “umut ve umutsuzluk” arasında bir duyguya kendini bırakmıştı. İçinden, acaba köyde değil mi? Hasta mı yoksa? diye geçirdi.

Bekleyiş, eve yakın yolun ormana doğru bakan yamacında ki bir çam ağacının dibinde devam ediyordu. O gün daha yeni başladıkları sigarayı ilk defa bu kadar çok içmişlerdi. Üstelik, havanın kararmasından başka karınları da acıkmıştı.

Kuzeni dedi ki delikanlıya “sana bir teklifim var, kabul edersen bunu yapalım ve köye geri dönelim.” Teklifin ne diye umut dolu gözlerle kuzenine baktı. O da dedi ki; anlaşılan kız evde değil. Onun için, düz bir “ağaç kütüğü” bulalım ve üzerine sana okuduğum Üstadın şiirini yazalım, sen de imzanı at ve evlerine giden yolun üstüne bırakalım!

Ormanın içlerine daldılar istedikleri şekilde bir kütük bulmak için. Kısa zamanda buldular. Cep telefonlarının olmadığı bir devirde hemen hemen her delikanlının cebinde taşıdığı tükenmez kalemle şiiri kütüğün üstüne yazdılar. Delikanlı kütüğü kucağına aldı. Sanki sevdasına sarılıyor gibi kütüğü iki kolunun arasında taşımaya başladı. Tespit ettikleri yere koydular ve koşar adım oradan uzaklaşmaya başladılar…

Dönüş yolunda konuşmaya başladılar. Ya evden ya da köyden birisi kızdan önce kütüğü bulursa? Aniden karar verdiler geri dönüp kütüğü oradan alıp saklayacaklardı. Öylede yaptılar, o kadar gittikleri yolu tekrar geri döndüler. Kütüğü alıp ormanın içinde sakladılar.

Köye döndüler. Delikanlı kapısına kadar gittiği uzaktan sevdiği kızı görememiş büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Kuzeni en büyük sırdaşıydı, onu teskin ediyor ve başka zaman tekrar gidebileceklerini söyleyerek rahatlatmaya çalışıyordu.

Aradan birkaç ay geçmişti. Senoz Vadisinin falan köyünde ki falancının kızı nişanlanıyor diye bir haber duyuldu. Nişanlanan, bizim delikanlının bir düğünde görüp sevdalandığı ama bir türlü yüreğini açamadığı o kızdı!

Delikanlı yıkılmıştı. Onu teskin etmek yine kuzenine düşüyordu. Dedi ki delikanlıya; Necip Fazıl’ın sana ilk kıtasını okuduğum “Beklenen” şiirinin devamını okuyayım ister misin? O da ne fark eder ki, ama yine de oku merak ediyorum gerisi nasıldı diye. Kuzeni şiirin devamını okudu;

“Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?”

Kız delikanlının kendisini sevdiğini hiçbir zaman öğrenemedi. Delikanlı da zaten o kızı bir daha hiç görmedi! Kuzene sıra gelince; o hayatında iz bırakan olayların unutulup gitmesine gönlü razı olmadığı için bıkıp usanmadan hatıralarını yazmakla meşgul!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…


Dağkağan
27.11.2018 12:17:06
çok etkileyici bir hikaye. Gerçek olduğunu düşünüyorum,yazınızın sonunda ki ifadelerinizden sn Akın.

nurten
27.11.2018 12:40:26
Böyle sevdalar kaldı mı. Kalmadı maalesef. Teknoloji ve iletişim çağının çocukları bu sevdaları yaşamadan ölecekler,hatırlatan kaleminiz var olsun.

Kürşad Yılmaz
27.11.2018 15:08:31
Bazı kitaplarda olduğu gibi bazı yazılara da bir teşekkür yorumu yazmayı bir borç bilirim. Bu yazınız öyle bir yazı sevgili Akın abi. Fazla yoruma da gerek yok aslında eski sevdalar başkaymış gerçekten.

Mustafa Aydın
28.11.2018 12:02:08
Hikayenin içinde bir an kendimi hissettim. Delikanlının sevdasını söyleyememiş olmaması hayalkırıklığı yarattı bende. Daha güzel bir son bekliyordum hikayenin sonunda.

Alpaslan
29.11.2018 14:54:42
Dostum kalemin yüreğin var olsun.Çocukluk gençlik yıllarının bozulmayan saf sevdalarının yerini şimdi şipsevdi aşklar aldı.

Sinan Akçal
3.12.2018 11:16:17
Gerçek bir aşk hikayesi,işte beni besleyende bu..Kalemin dert görmesin Abdurrahman..

Firdevs
7.12.2018 16:06:08
Kızın kuzenınızı tanımamış olması bugün için güzel olsayda o gün tanıyor olması daha güzel olurdu. Belki o da severdi diye düşünmekten alamıyor kendini insan. Ne sevdalar daha başlamadan bitiyormuş,anıları kalıyor geride.

“Geçti istemem gelmeni; Yokluğunda buldum seni !”

Abdurrahman Akın

Tarih: 27.11.2018 11:04 511