Ceğalver Dağı; bilenler bilir, Venekdere Vadisi ya da Laz bölgesinin deyimi ile Melyat deresi vadisinin sonunda yer alan yüksekçe bir dağın ismidir. Çevresinde oldukça meşhurdur ve kendine has bir coğrafi-kültüre ev sahipliği yapar. Eskiler, Ceğalver’in doruğuna kar düştüğünde, kış ayının kesin bir şekilde geldiğine inanılır. İlkbahar’da ise tepedeki kar eridiğinde sıcakların başladığı anlaşılır. Ceğalver dağı,  konumu itibariyle, Pazar, Hemşin ve Çayeli ilçelerinin kesişim noktasını işgal etse de esas itibariyle Çayeli sınırları dâhilindedir. Ceğalver dağının doruk noktası 1250 metre olup, bu açıdan yöremizde diğer meşhur Üsküt ve Han dağı ile birlikte en yüksek tepedir. Ceğalver ismi de bir o kadar ilgi çekicidir, zira Hemşin bölgesinde yer alan dağın sözlük anlamına Lazca sözlüklerde tesadüf edilmektedir ki buna göre ortalama “güneşin ilk doğduğu yer” gibi bir anlama sahiptir. Ancak Divanü Lügati’t Türk’te “kısa ok” anlamında ki “Çıgılwar” sözcüğü de göz ardı edilmemelidir.
Ceğalver Dağı’nı benim açımdan, gezilmesi muhteşem bir bölge yapan en önemli faktör, elbette ki doruğunda bir yerlerde bir çeşit kule ya da kiliseye ait olduğu sanılan bir takım taş kalıntılarının bulunuyor olmasıdır. Ancak eteklerinde bulunan “arı padişahı kayalıkları”, “büyük bahçe otlağı”, “dokuz mezralar”, türlü canlılar barındıran bitki örtüsü, Batum-Trabzon arasını gözetleme imkânı veren eşsiz görüş açısı ve bakir vadisi de onu özel kılan diğer unsurlardır.
Ceğalver dağını durduk yere gündemimize sokan kişi, Venekdere vadisinin son yerleşim yeri olan Demirciler mahallesinden Adnan Demirci adlı bir büyüğümüzden başkası değil. Adnan Demirci, aslen Hemşin’in Bodollu (Mutlu) mahallesi Habipoğlu ailesinden. Dedeleri önceden mezra olarak kullandıkları bu bölgeye göç edip yerleşmişler ve büyük ahşap evler inşa etmişler. Dediğine göre bu arazileri Zağnatlı (Derinsu) Bakoğlu ve Apsolu Topaloğlu gibi ailelerden para ile satın almışlar. Hatta günümüzde dahi bu iki ailenin adı ile zikredilen arazi ve tarla adları mevcutmuş. Bu açıdan Ceğalver adının Lazca olması ihtimali daha da kuvvetli duruyor. Demem o ki; Venekdere vadisinin en son noktası ki burası aynı zamanda Ceğalver Dağı’nın en dip bölgesidir, yaklaşık 200 yıl önce Lazca konuşan ailelere aitmiş. Sıkışıp aşağılara doğru göç eden Hemşinli ailelerden bazıları da bu vadiyi zamanla satın alıp sahiplenmişler. Böylece ıssız bir mezra olan bu bölgeler son 150 yıldır ziyadesiyle şenlenmiş.
Adnan Demirci, 65 yaşlarında, İzmir’de yıllarca işletmecilik yapmış ve emekli olmuş bir Hemşinli. Emeklilikten sonra yaşamının büyük çoğunu, doğup büyüdüğü köyünde, daha doğrusu çobanlık yaptığı Ceğalver’in eteklerinde geçirmeyi yeğlemiş. Adnan amcanın daveti ile Ceğalver’in yamaçlarında keyifli bir seyir yapmaya karar verdik ve Başköy’de buluştuk. Venekdere vadisine Apso (Suçatı) tarafından gitmeyi uygun gördük ve boydan boya bütün Apso’yu geçerek, Venekdere vadisini üstten görebildiğimiz açık bir sırta geldik. Adnan amca, buranın yörede meşhur “Limğona Boğazı” denilen yer olduğunu söyledi. Çok eski dönemlerde eşkıyalar bu boğazda yol keser ve bazen insanları “lime lime” ederlermiş, boğazın adı da rivayete göre bu şekilde oluşmuş.
Adnan amca, köyünde ata yadigârı eski ahşap konaklarının karşısında yeni bir ev inşa etmiş ama eskiye dair hasreti o kadar yoğundu ki, evin avlusunda bir dibek taşı, eski bir kara kovan petek ve uğraşıp yaptığı minyatür bir su değirmeni bu durumu açıkça belli ediyordu. Aslında kültür merakı bunlarla da sınırlı değildi ve evinde eski otantik eşyalara dair müthiş bir koleksiyona sahipti. Onbir kardeş olan Adnan amcanın yaşayan en yaşlı abisi 85 yaşındaki Salim Demirci’nin yörede meşhur bir demirci ustası olduğunu öğrenince, 30 yıl önce Taşköprü’den evinin altına taşıdığı demirci dükkânına gittim. Kendisi ile hayli hoş bir sohbet ettim, ancak bu söyleşi ayrı bir makale konusudur, daha sonra bu köşede Salim Usta’yı anlatmaya çalışacağız.
Öğle saatlerine doğru başta Adnan amca olmak üzere, Salim amcanın oğlu Nazmi ağabey ve onun da oğlu Sinan ile birlikte Ceğalver’e doğru yola koyulduk. Belirli bir mesafe araçla ilerledikten sonra, oldukça dik bir eski patika yoldan sıkı orman dokusu içinde tırmanmaya başladık. İlerlemeye çalıştığımız patika yol neredeyse kaybolmaya yüz tutmuştu, şöyle ki eğrelti, diken ve kumarlar yüzünden çoğu kez eğilerek ilerlemeye çalışıyorduk. Eskiden bu yoldan günde yüze yakın büyükbaş hayvan inip çıkıyormuş, çünkü bu yol ilk etapta Ceğalver’in eteklerinde bulunan “büyük bahçe” denilen geniş otlağa varıyordu. Bu otlakta yaklaşık 3-4 km yukarı çıktık ve tahminlerime göre bu otlağın büyüklüğü beşyüz dönüme yakındı. Isır otuyla kaplı olan büyük otlak, Ceğalver’in Çayeli tarafında kalıyordu ve karşı yamaçta ahşap evlerle bezenmiş Zuğapa (Yavuzlar) köyü genel manzaramızı oluşturuyordu.  Adnan amca, etraftaki köylerin bu otlağı ortak olarak kullandığını, günümüzdeki içme su hatlarının da bu bölgeden geçtiğini anlattı. Ancak yeni nesilden bu bölgelere gelen giden pek kalmamıştı ve bu otlak son 20 senedir kullanılmıyordu. İçme suyu arızalarında köylülerin yaşadığı problemleri ve buraya olan ulaşımın güçlüğü neredeyse Adnan amcanın en büyük derdi olmuştu. Bu yüzden kişisel girişimleri ile köyden belli bir mesafeye kadar yol yaptırmıştı. Amacı bu yolu otlağın sonunda bulunan büyük gürgene kadar çıkarmak ve orada sonlandırmaktı.
Otlakta yukarıya doğru hafif eğimli rampada tırmanırken, üç adet “kurt yuvası”nın bahsi yapıldı. Bunlar çok önceden beri eskilerce yerleri söylenegelmiş deliklerden ibaretti. Az yukarıda ise daha açık bir sırta vardık ve bulunduğumuz bölgeden hem Pazar, hem de Çayeli ilçe merkezleri rahatlıkla çıplak gözle görülebiliyordu. Bu bölgede Adnan amcanın yapmış olduğu basit bir baraka vardı ve barakanın ötesindeki nispeten kurumuş olan ırmakta “taşlık suyu” denilen çok güzel bir pınar vardı. Buradan yeterince su içip, yola devam ettik ve sonunda “büyük gürgen”e vardık. Gürgen yaklaşık 250-300 yıllık bir maziye sahip olabilirdi ve doğusunda büyükçe bir ırmak vardı. Buradan daha ileriye gitmedik ve pikniğimizi burada yaptık. Burası Aşağı Ceğalver denilen dağın da tepesi konumundaydı.
Adnan amca, yarım kalmış olan yolu bu gürgene kadar çıkarmak istiyordu. Buradan sonra ise eski patika yolların rehabilite edilerek Ceğalver’e muhtelif açılardan parkurlar yapılmasını planlıyor. Böylece gizli kalmış olan Ceğalver Dağı’nın turizme kazandırılması mümkün olacaktı. Aslında Çayelili’ler Sırt köyü civarından Ceğalver’e yaklaşan bir yol yapmışlar ama bu yol Hemşinlilerin duyarlı insanlarınca engellenmiş. Çünkü Adnan amcanın da katıldığı ortak görüş şu ki; araba yolları Ceğalver’e çok fazla yaklaşmamalı, çünkü anca bu şekilde doğanın bakirliği korunabilirdi. Sadece patika yollarla ulaşım imkânı sağlanırsa seçkin bir turist tayfası bölgeye çekilebilirdi. Adnan amca bu uğurda kişisel girişimleri ile diplomasi yapmaya devam edeceğini beyan etti ve böylece geri dönüş yoluna düştük. Yaklaşık 2 saatlik bir inişten sonra Adnan amcanın evine vardık ve gezimizi sonlandırdık.
Sıkı orman dokusu nedeniyle Ceğalver’in zirvesine yapacağımız geziyi haliyle sonbahara bıraktık. Tıpkı “Arı Padişahı” kayalıklarına yapacağımız gezi gibi… Ceğalver’in doruğundaki kule ya da kilise kalıntılarının gizemini ve yol boyunca karşımıza çıkması muhtemel olan meçhul eski ev ocaklıklarını inceleyip meraklıların beğenisine sunmayı çok istiyoruz, umarız bunu başarabiliriz 

abdurahman
10.06.2014 07:41:04
beyefendi sizi kutluyorum.nezdinizde tanımam ama siteyi de kutluyorum.tarihe ışık tutuyorsunuz.sağolun var oldun

zeki
10.06.2014 09:01:56
değerli kardeşim murat sizi takip ederim.yöremizde ender bulunan kişsiniz.tebrikler kardeşim

osman-izmir
10.06.2014 09:02:48
abdullah abi çok önemli konuları hem de uzmanlarından haber yapıyorsunuz.takip etmekten zevk aliyorum.saygilarimla

M.Ü.Hiçyılmaz
10.06.2014 23:08:57
i̇smail hakkı bey, yer adları konusunda asla kesin bir yargı koymam, koyamam, zira dil bilimci değiliz. yöresel şivelerden ötürü bazı yer adlarının farklı telaffuz edildiğini ve böylece zaman içerisinde ufak tefek değişikliklere uğrayabildiklerini biliyorum. bu yüzden kelimeye yöreye etkisi olan dillerde benzer kelimeler saptadığımızda, çoğu kez bunu okuyucu ile paylaşmayı yeğlerim. beni yetersiz bulmanız garip değil, ben de kendimi yetersiz buluyorum, zaten ben bir mühendisim. bu işleri aklım ve zamanım yettiğince yapmaya çalışıyorum.

MURAT BEY
11.06.2014 09:04:34
zahmetler çekerek çok güzel eserler meydana getiriyorsunuz.umarim kitap olarak yayinlanir. EDİTÖR Değerli okuyucum.bizde aynı şeyleri düşünüyoruz. Hassasiyetinizden dolayı da teşekkür ederim.Hazırlıklarımız o yöndedir.Saygı ile

Altay Hacıfazlıoğlu
10.06.2014 18:31:40
sevgili kardeşim bahsettiğin konuların bir kısmı doğru ama bölgenin çayeli değil pazar sınırlarında olduğunu biliyoruz. ben o bahsettiğiniz köylerden biri olan apso'danım. ayrıca limhane boğazı değil "li̇mğona boğazi, (limğona lazca da eğrelti anlamına geliyor). ama dile getirdiğiniz konular ve eksik olan bilgilerimiz konularda aydınlattığınız için teşekkür ederiz.

M.Ü.Hiçyılmaz
10.06.2014 19:06:49
altay bet, limğona yer adı hakkındaki uyarınız için çok teşekkür ediyorum. sehven hatalı yazmışım, editöre ileteceğim ve düzeltilmesini isteyeceğim. limğona kelimesinin lazcada "eğrelti" olduğu aşikar, ancak ben makalede bizi gezdiren hemşinli adnan beyin demeçlerini yazdım. hem bu sayede hemşinlilerin lazca bir yer adına asıl değişik anlamlar yüklemiş olduklarına dair bir örnek görmüş olduk. coğrafi olarak pazar'a değil, çayeli'ne kalmaktadır, apsoluların v zira ceğalver'in dibindeki demircileenekdere vadisinde arazileri olması oraları pazar toprağı yapmaz. kaldı ki limğona boğazından sonra karşımıza çıkan ilk köy olan veiçor köyü bile çayeli'e tabidir, ceğalver ta nerede? venekdere vadisinde ise aşağıda bogina köyleriyle pazar toprakları sonlanmaktadır.

atinalı
10.06.2014 19:34:09
2 tane fotoğraf bu yazıya eklesen süper olacaktı

ismail hakkı
10.06.2014 21:15:08
sevgili murat kardeşim, lazcada "ceğalu" fiili meyvenin ilk olgunlaşma halinde belli yerlerinin kızarmasını anlatır. bu fiil -eri akını aldığı zaman da fiil sıfata ya da isme dönüşür. o dağın dibinde yaşayan insanların dili dururken bir ihtimal dahi olsa ceğalveri isminin kökeni için orta asyayı da işaret etmeniz gerçekçi değil. dünyanın başka başka coğrafyalarına dağılmış pek çok dilde ceğalveri'ye benzer kelimeler bulmak mümkündür. araştırmacı kişiliğine saygım var, şapka çıkartırım ancak bazı noktalarda yetersiz kaldığınızı da belirtmek isterim. saygılarım

Ceğalver Dağı'nın Etekleri

Murat Ümit HİÇYILMAZ

10.06.2014 07:16:05

46