Mayıs ayı  “Senoz Vadisi”de, “Koşmak” adını verdiğimiz, öküzlerle tarlalarımızı ekmeye hazır hale getirdiğimiz güzel ve  yoğun günlerin adıydı eskiden!...
Çok zamandır sizlere dilimin döndüğünce bu güzelliği anlatmak istiyordum ama nasip bu yazımdaymış…
Ama ne yalan söyleyeyim ben de çocukluğumda yaşadığım ve gözlemlediğim “koşmak” (kara saban) işinin içeriğini olmasa da kullanılan araçların isimlerinin birçoğunu unutmuştum… Önce sevgili Anacığımı telefonla aradım bilgilerimi tazeledim daha sonra kırk yıldır İzmir de yaşayan sevgili Hamiyet Teyzemden çocukluğunda ki “koşma” işini anlatmasını istedim. Bilgilerimi kontrol ettim ve bu yazıyı yazmaya karar verdim…
Ben hafızam da kazınan “koşmak resimleri”nin başlangıcı Rahmetli Muhammet (Rojon) Amcamın; çocuklar; yarın koşmak yapacağız ağırda ki öküzümüzün bakımını, koşmak malzemelerimizi hazırlayalım bana yardım edin, yardım edin ki sizi “çaçele” bindireyim yoksa havanızı alırsınız” cümlesiyle  start vermesiyle başlardı!...
“Koşmak” işini yapacak öküz en az dört yaylalık olmalıydı ve bizim evde çocukluğum boyunca mutlaka en güzel şekilde öküzler bakılırdı… Tabii sadece bir öküzle koşmak işi olmayacağı için her sene bir eş aramak zorunda kalırdı rahmetli Muhammet Amcam…
İkinci öküz de bulununca, işe öküzleri birbirine alıştırmak için önce bir dövüştürülüp barıştırma yoluna gidilirdi… Daha sonra ki aşama iki öküzün tarlada yan yana gidip gelmesini sağlayacak “luc” dediğimiz uzun kalastan yapılan bir düzeneği öküzlerin boynuna bir “somın” marifetiyle takmaktı…
Lucun tam ortasından yaklaşık üç metre boyunda bir “harul” takılır, onun da ucuna toprağı kazacak “ğop” yerleştirilirdi. Ğop, demir  ve ucu sivri olan bir aksamdı. Koşmak için çok önemliydi. Önemi şundan geliyordu; toprağı ne kadar derinden alt-üst edersek o kadar daha verim almamız mümkün olabilecekti. Bütün bu  saydığım şeyler yerine geldikten sonra artık” koşmak” işine başlanırdı…
Bundan sonra ki tüm koordinasyon rahmetli Muhammet Amcamın elindeydi artık. Lunçlara iki yanına bir somınle bağlanan iki öküzün önünden yürürken bir elini harula atan amcam direksiyonun başına geçmiş bir şoför gibi öküzleri idare etmeye başlıyordu… ”Hedakçılık” dediğimiz bu iş öyle yabana atılacak türden bir iş değildi.Tarlayı bir baştan bir başa yatay olarak ağır ağır geçen öküzler, tarlanın sınırına gelindiğinde amcamın verdiği komutla kavis çizerek geriye döner ve yeni bir sırayı tamamlamak için var güçleriyle yürümeye çabalardılar…
Ğopun alt-üst ettiği toprağın içine atılan mısır ve fasulye tohumlarını atmak için koşu ekibinin arkasından mutlaka bir kişi de yürürdü. Bu işi genellikle annem yada yengelerimden bir tanesi yapardı. Peştamalının yada elinde bulundurduğu bir torbanın içinde ki tohumları usulunca toprağa atmak da özel bir maharet gerektirirdi.
Bu zor ve meşakkatli “koşmak işi” biz çocuklar için tabiri caizse karnavaldı! Öyle ki; koşmak mevsiminin her sene gelmesini dört gözle beklerdik…
İki nedenden dolayı biz çocuklar için karnavaldır ifadesini kullandım. Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim. Bugünün çocukları internet çağının kendilerine dayattığı sanal tatminlerle çocukluklarını geçirirken benin anlatmaya çalıştığım resimleri anlamalarını beklemek safdillik olur!
Şimdi karnaval diye ifade ettiğim çocukluk gerçeğimizi anlatabilirim…
Öncelikle “koşma” işlemi devam ederken “ğopun”,toprağa derinlemesine girerek alt-üst ettikten sonra ortaya çıkan patatesleri toplamak biz çocuklar için müthiş bir şeydi!.. Ortaya çıkan toprakla karışık patateslerden çoğunu  toplamak öyle keyifli bir olaydı ki bizim için…Bizim için patates hasadı ve onları közde pişirip yemek anlatılması zor bir sevincin adıydı…
İkinci güzellik ise, ”koşmak” işi bitince “çaçele” binmemizdi…Biz çocukları aslında ilgilendiren kısım da burasıydı. Daha araba yolunun gelmediği ve arabayı görmediğimiz dönemlerde ,bu keyfi “çaçele” binerek tatmin ederdik! Bizim için keyf olan bu olay tarlanın alt-üst olan toprağını yumuşatması açısından büyüklerimiz için çok önemliydi…Kalın kümeler halinde olan toprak,”çaçel” dediğimiz “komar”ağaçlarından örülen araçla “torğ” edilirdi…
Sabana koşulan “harul” çıkartılarak yerine “çaçel” takılırdı ve köyün çocukları bu çaçele binerek ağırlık ederek toprağın ”torğ” olmasına vesile olurlardı. Koca bir tarlayı “çaçel”e binmiş bir şekilde bir sağa bir sola giderek bitirirdik…
Şimdi bu anlattıklarımdan sonra çocukluğumu “göreslendiğimi” söylesem beni yadırgamasınız sanıyorum. Bu güzel günleri yaşayanları bilmem ama ben doğrusunu isterseniz yeniden bir imkan olsa da “çaçele binsem “ diye geçirdim içimden…
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…
 
    

Osman Aygün
8.05.2015 09:57:42
eyvallah abi o gunlerı yenıden yaşadım..

Ali yanmış
8.05.2015 23:26:28
Bir gün çok arayacağız o günleri hissediyorum !

“Çaçel’e binmek zamanı”

Abdurrahman Akın

4.05.2015 10:18:41

8