Hayatımız boyunca ilişki içerisinde bulunduğumuz tabiatla karşılıklı etkileşim içinde yaşamımıza dair ihtiyaçlarımızı karşılıyorduk düne kadar…

Daha açık ifadeyle, yakın zamana kadar yaşadığımız coğrafya bize daha cömert davranıyordu!

Bugünse, sanki bir darboğazla karşı karşıya kalmış gibi dünyaya dair ihtiyaçlarımızı tabiattan karşılayamaz olduk!

Çok iyi hatırlıyorum, çocukluğumda hemen hemen her ihtiyacımızı tarlamızdan, ormanımızdan, hayvanlarımızdan ve yaylalarımızdan karşılayabiliyorduk…

İhtiyaçlarımızın neredeyse sınırsız hale geldiği bugün ki dünyada, dün ki sade yaşamı arayanlarımızın sayısının hiç de azımsanmayacak oranda olduğunu son zamanlarda müşahede etmeye başladım.

Şöyle bir geriye bakıyorum da; yakın bir gelecekte belki de doğup büyüdüğümüz hemen hemen tüm ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz köylerimizde de yaşanmaz bir durumla karşı karşıya kalacağız!

Ekilip biçilmeyen tarlalar, hayvansız bırakılan yaylalar ve turisttik gezilere ev sahipliği yapan köylerimiz yarına dair ümidimizi yerle bir ediyor!

İşin vahim tarafı ise; doğup büyüdüğü toprakları terk eden insanımız, bir hayalin peşine koşarak gittikleri gurbet ellerde “yeni hayat alanları buluruz umudunu” da kaybetmek üzeredir!

Ben insanımızın yeni dünyalara yelken açması umudu ve arzusunu elbette yadırgamıyorum…

Son otuz kırk yıllık göç serüvenini uzun yıllar bire bir gözlemleyen ve bunun üzerine sayısız makaleler kaleme alan birisi olarak şu tespiti rahatlıkla yapabilirim; insanımız, geldiğimiz noktada terk ettiği baba topraklarından daha huzurlu ve daha verimli bir hayat sürdürememektedir gittikleri gurbet ellerde!

Bütün bu serüveni bire bir yaşayan, gözlemleyen ve analiz edip sorgulamaya çalıştığımda karşıma çıkan durumu şu; doğup büyüdüğümüz topraklarda kendimizin olan değerlerin üzerinde rahatça tasarruf yapma imkânı olan bizler; o mümbit ortamı bırakarak bin bir çabayla yeniden kalkınmak için her zorluklara katlanır olduk gurbet ellerde…

Ama sonuç büyük bir kısmımız için hayal kırıklığı oldu!

Bu durum benim için hiç de şaşırtıcı olmamıştır!

Biliyorum bu yazıyı okuyan çoğunuz “Siz öyle düşünseniz de, biz hiç de sizin bu düşüncenize katılmıyoruz” diyorsunuzdur!

Benim düşüncelerimin bir faydasının olmadığını da çok iyi biliyorum!

Hangi imkânlar vardı da biz o imkânları kullanamadık diye yukarıdan bakan bir eda ile bana soru sorduğunuzu da biliyorum!

Benim lafım, söyleyip yazdıklarım üzerine kısa da olsa muhakeme yapma gayreti olanlarınadır zaten!

Ben, köyümü, çocukluğumun o mutlu günlerini düşünerek bugünkü insanın, mutsuz, gayesiz halleriyle karşılaşınca, varsın çoğunuz benim gibi düşünmeyin diyebiliyorum!

Ben başka bir dünyanın hasretiyle nefes alıp veriyorum!

Mesela; şu an; güneşin ufuk çizgisini aşmasını, “Baldaş Dağı’nın” doruklarındaki karların yansımaya başlamasını görmek, dünyanın bütün zenginliklerine değişilmez bir güzelliklerin adı olurdu benim için!

Saf, temiz, duru, benim için hiç eskimeyen bir dünyanın özlemini nefes aldıkça dillendirmekten geri durmayacağım!

Milyonlarca insanın yolunu, suyunu, havasını kirlettiği, gürültünün ansızın kulağını tırmaladığı ve her gün sağlığından olduğu büyük şehirlerin şaşaalı ortamında değil; kuşların cıvıltısıyla sabaha uyanmanın özlem ve hasreti sizi bilmem ama bende hiç eksilmedi!

Ben zaten eskiden beri teknolojinin insanları ruhen gerilettiğini ve bu hızla giderse ortada “insan” dediğimiz varlığın esamisi bile okunmayacağına inanırım!

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Memleket İsterim” şiirinde olduğu gibi;

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Bu yazıyı bitirirken içimdeki “sevinçli hüznün” sahibinin dünyanın en güzel coğrafyalarından olan “Rize’ye” ait olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.

İnsanımızın bugün doğup büyüdüğü topraklara olan kayıtsızlığı karşısında, ben “yüreğimin inkâr etmediği duygudan” nasiplenmek için daima dua edeceğim!

Bu sevinçli hüznüm, Merhum Semiha Ayverdi Hanımın ifadesin de şöyle hayat buluyor;

“Dostum, sen ormanda su arayan vurulmuş geyik gibisin. Boşuna inkar etme, yaralısın işte!”

İçimde ki bu yaralı özlemin hiç bitmemesi temennisiyle…

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…


Nurten
13.02.2018 11:27:51
Şehir köy yada başka bir yerleşim yeri olsun eğer insan yaşadığı yerde ki toprakla bağını koparmışsa kader hep aynıdır.Onun için teknolojı bugün insanın baş belasıdır dediğiniz gibi.

Alparslan Yiğit
13.02.2018 12:11:21
Devlet köye dönme karşılığı 300 koyun verecekmiş,bakalım göreceğiz kaç kişi köyüne üretmeye geri dönecek.

yusuf ziya
13.02.2018 15:31:07
bu saatten sonra 300 değil 3000 koyun verseniz de köyler dolmaz

Ömer
14.02.2018 15:12:37
Hepimiz yaralıyız dostum

Ayşe NAZLI
15.02.2018 15:26:00
İthal et,ithal saman giren bir ülkede köyünden dönen de göçende geri dönmek isteyende halinden memnun değildir.Bu ülkenin insanı halinden memnun değil ama vır vır de konuşur.

“ Boşuna inkar etme, yaralısın işte!”

Abdurrahman Akın

13.02.2018 09:52:10

17