Geçenlerde bir grup yakın arkadaşımla birlikte, son zamanlarda ismi sıklıkça duyulan Mençuna Şelalesi’ni görmek için Arhavi’ye gezi düzenledik.

Yazılarımızı paylaştığımız kackar53.com sitesindeki bu köşemizde genellikle Pazar ilçesi ile ilgili tarihi-kültürel konuları işliyor olmamıza rağmen, bu kez enteresan bir örnek olması münasebetiyle Arhavi’ye yaptığımız bu gezideki gözlemlerimizi paylaşacağız.

Mençuna Şelalesi Doğu Karadeniz yöresinin son dönemlerinde yıldızı parlayan bir bölge ve bunda ilçenin her bir köşesinde yönlendirici tabela koyan ilçe yönetiminin büyük bir katkısı olsa gerek diye düşünüyorum.

Zira
Pazar’da Ciha Kalesi, Dört Gözlü Kemer Köprü, Akyamaç Şelalesi gibi birçok gezilebilecek mekânlara ait yönlendirici tabelalara rastlamak pek mümkün değil.

Mençuna Şelalesine gidilen Ortacalar grup yolu üzerinde sol tarafa doğru bir köprü ile ayrılan yoldaki tabela hemen dikkatimi çekti. Dikyamaç Köyü Yaşam Müzesi” yazıyordu tabelada. Tabelayı görünce böyle bir müzenin kurulmuş olduğunu yerel basından duymuş olduğumu hatırladım.

Şelaleyi ziyaretten dönüşte bu müzeye mutlaka uğramamız gerektiğini planlarken,
ıslah  çalışması nedeniyle kapalı olan yoldan geri döndük ve şelaleye ulaşmak için alternatif güzergâh olan Dikyamaç köyü yolundan mecburi olarak gitmemiz gerekti. Böylece malum müzeyi ziyaret etmemiz kesinleşmiş oldu. 
Dikyamaç köyü, eski ismi Kamparna olup Arhavi’nin tarihi Orci vadisindeki iç köylerinden biridir. Kamparna köyüne, Aşağı ve Yukarı Şahinler (Napşit) köylerine ait grup yolundan sağa ayrılan dar bir yoldan gidiliyordu ve ne yazık ki yer yerbetonlanmış olan köy yolu oldukça dar ve bakımsızdı. Uzun süre ilerlememize rağmen Kamparna köyüne bir türlü varamıyorduk. Anlayacağınız müzenin olduğu köy; hem oldukça uzak, hem de bakımsız bir yola sahipti. Bu da karşılaşacağımız köy müzesinin yarattığı büyüyü bozuyor ve muhtemelen iyi niyetle kurulmuş amatör bir çalışma ile karşılaşacağımız hissini oluşturuyordu.  
İlerlediğimiz yol üzerinde yerleşik olan Güneşli köyünü geçtikten epey bir mesafe sonra Dikyamaç köyüne vardık. Köye giriş yaptığımız yer hemen hemen köyün merkezi idi ve söz konusu müze de zaten buradaydı. Köy meydanında araçların park etmesi için belirli bir yan alan oluşturulmuştu. Yolun sol üstünde kara taş duvarlara sahip tarihi bir cami bulunuyordu. Caminin de kendine ait düz bir avlusu ve ardında mezarlıktan ibaret hafif eğimli bir bayır vardı. Cami belirli bir restorasyon çalışmasına tutulmuştu ve zemin kattaki üst kısmı oval kapılar dikkat çekici idi. Caminin karşısında ve aynı zamanda yolun sağında bulunan müze, eski ilkokul binasının restorasyanla dönüştürülmesiyle oluşturulmuştu. Müze ile camiye ait lojmanın arasında aracımızı park ettik ve orda çay içmekte olan birkaç köylü tarafından harikulade bir sıcaklıkla karşılandık.  
Okul binasının tamamı ciddi bir maliyet sarf edilerek müzeye dönüştürülmüştü ve Kemal Coşkun adlı genç bir arkadaş müze sorumlusu olarak bizle ilgileniyordu. Müzenin girişinde “Dikayamaç Köyü (Kamparna) Civarı Yaşam Tarzı Müzesi” yazıyordu ve içeri girdiğimde çok profesyonelce hazırlanmış bir proje ile karşı karşıya olduğumu anladım.

Okul binasının tüm alanı büyük bir özveri ile tarihi-kültürel mirasımızı sembolize eden nesnelerle donatılmıştı. Kemal bey, takdire şayan bir iş yapmanın verdiği özgüvenle bir profesyonel danışman tadında benimle ilgileniyordu. Müze genel olarak üç fiziki alandan oluşuyordu. İlk bölümde dört duvar da ilgi çekici şekilde görsel materyallerle donatılmıştı. Duvarın en üst bölümünde köylülere ait çoğunluğu vesikalık olan tarihi fotoğraflar vardı. Kişilerin isimleri,
doğum ve ölüm tarihleri mutlaka belirtilmişti. Bunların altında ise köyde bulunan sülalelerin soy ağaçları büyük tablolar halinde sergileniyordu.

Şecerelerin altında boydan boya tezgâh kurulmuş ve tezgâhın üstünde cam içerisinde tarihi eşyalar belirli bir düzen içerisinde dizilmişti. Her eşyanın üzerinde tanıtıcı bir etiket
bulunuyordu. Etiketlerde genel olarak nesnenin Türkçe ve Lazca ismi, kısaca ne amaçla kullanıldığı bilgisi ve müzeye hediye edenin ismi yazılı idi. Odanın orta bölümünde ise ara bir tezgah vardı ve burada cam kafes içine alınmamış olan ve nispeten büyük ebatlı materyaller sergileniyordu. Eskiden günlük yaşamda kullanılan hemen hemen bütün eşyalar bir şekilde temin edilmişti ve bu açıdan müzenin envanter çeşitliliği bir çok vilayet müzesini kıskandıracak derecede zengindi. Bu bölümde özellikle bakır bir “sini” dikkatimi çekti. Zira sinide Osmanlıca kısa bir yazı vardı. Yazıya göre sahibi Osman Ağa’ydı ve hicri 1156 yani günümüz takvimi ile 1743 yılına aitti. 
Müzenin ikinci bölümü küçük bir ara odadan ibaretti ve burada eski okuldan kalan kara tahta ve bir adet ahşap sıra bulunuyordu. Sıraya sınıf havası vermek için öğrenci maketleri yapılmıştı ve duvara bu okulda görev yapmış olan öğretmenlerin resimleri asılmıştı. Üçüncü bölüm ise daha çok küçük materyallerin sergilendiği bölümdü. Burada özellikle eski mesleklere ait enva-i çeşit alet-edevatı görmek mümkündü. Üstelik bazı nesnelerin birkaç çeşidi yada değişik ebatları dahi meraklıların huzuruna sunulmuştu. Bu bölümde müzenin evraklarının da bulunduğu yönetim masası vardı. Söz konusu envanterin kaydı tutuluyor ve görsel katkılı bir sözlük çalışması yapılıyordu.  
Sonradan fark ettim ki ilk giriş kapısının hemen sağında ziyaretçilerin imza attığı ve görüşlerini yazdığı bir defter dahi tutulmuştu. Köy, uzak ve akabe bir konumda olmasına rağmen hatırı sayılır bir ziyaretçi ağırlıyordu. Yaklaşık bir saatte tamamladığım inceleme sonucunda bir an olsun ilgilenmeyi kesmeyen Kemal beye, böyle bir müzeyi nasıl oluşturabildiklerini sordum. Meğer bu gurur duyulacak projenin mimarı aynı köylü olan ünlü müteahhit Naim Özkazanç beymiş. Böylesine değişik ve ilgi çekici bir kültür yatırımına imza attığı için kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Bütün meraklılara bu müzeyi ziyaret etmelerini şiddetle tavsiye ediyorum.Buradan Naim Özkazanç beyefendi başta olmak üzere, bizimle ilgilenen Kemal Coşkun beye ve onların nazarında muhteşem bir iş çıkardıkları için tüm Kamparna köyü sakinlerine bir kez daha teşekkür ediyorum. 
Ne diyelim, yapınca oluyor, inşallah Pazar’dan da böyle bir iş adamı çıkar ve böylece benzer kültür projelerine imza atabiliriz. 
  

ALİ OSMAN
25.09.2014 08:45:31
tebri̇kler değerli̇ kardeşi̇m.her yazin mükemmel.

KAMİL-İZMİR
25.09.2014 08:46:31
konulariniz ve araştirmalariniz tari̇he işik tututuyor.umarim bunlari değerli̇ abi̇m abdullah uzun ki̇taplaştirir.

Mustafa marşan
29.11.2016 17:06:32
Super olmuş herkesın elıne sağlık

Arhavi’nin Kamparna köyüne bakın hele !!

Murat Ümit HİÇYILMAZ

25.09.2014 08:24:37

65