“İmran’ın hanımı şöyle demişti: ‘Rabbim! Karnımda olan çocuğumu, sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden kabul buyur! Çünkü sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin… Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”(Ali İmran: 3/35, 36)
 
Ne büyük asalet! Çocuğu daha karnındayken Allah’a (cc) ısmarlamak, Onun korumasına teslim etmek ve onun varlık sahasında “salih bir evlat”(1)olarak yer alması için her şeye gücü yetenden yardım istemek!
 
Birçok peygamberin yaptığı şeydi Hz. Meryem’in annesinin yaptığı gibi dua etmek. Çünkü büyük gönüllü insanlar bilir ki, bir çocuğun salih bir evlât olarak yetişebilmesi için anne babanın gayreti yeterli olmayabilir. Allah’tan bu konuda yardım talep edilmelidir.
 
Değil mi ki Mülkün yegâne maliki olan sadece O’dur. “Ve dilediğine hiç evlât vermezken, dilediğine kız veya erkek, dilediğine hem kız hem erkek evlâtlar bahşeden de O’dur.”(2)O, öyle bir ilahi kudrettir ki “diriden ölü (Nuh’un oğlu Kenan), ölüden de diriyi (Azer’in oğlu İbrahim) çıkarır.”(3)
 
Mevlana’nın ifadesiyle:
 
Başımı koyduğum her yerde secde edilen O’dur,
Altı yönde ve ötesinde, ibadet edilen O’dur,
Bağ, bahçe, gül, bülbül, sema, sevgili hep birer bahanedir,
Maksud olan hep O’dur.                            (Divan-ı Kebir)
 
Çocuk ilahi bir lütuf, büyük bir müjdedir. “Biz de ona (İbrahim’e) yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.”(4)Umulmadık zamandasebepler ortada yokken iffet abidesi Meryem bakın neyle müjdeleniyor:
 
“O zaman melekler demişlerdi ki; ‘Ey Meryem! Allah sana adı Meryem oğlu İsa Mesih olan, dünyada da ahirette de gözde ve Allah’a yakınlardan biri olacak kendi katından bir kelimeyi müjdeliyor.”(Ali İmran: 3/45)
 
Bir erkekevladın (Musa as) dünyaya gelmesini engellemek için binlerce erkek çocuğunu katleden Firavun’ un karısı sarayında bir erkek evlât görünce nasıl da sevinmişti. “Firavun ‘un karısı (Asiye sandıkta bir çocuk olduğunu görünce kocasına) şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin!”(5)
 
Ve dünyada bir benzeri görülmemiş güzellikte bir bebek nihayet kâinata teşrif etmişti. Ama ne yazık ki, dedesinin maddi durumu iyi olmadığı için “süt evlatlığa” alınmak istenmemişti. Gerçi onlar da haklıydılar. Tüm geçimlerini zengin bir süt çocuktan sağlamaktaydılar.
 
Halime de ilk anda tereddüt etmişti ama bir şey onu kundağa doğru sürüklüyordu. Gerisini kendisinden dinleyelim:
 
“Odaya girdiğim zaman, o, sütten daha ak bir yün kumaşa sarılmış, kendisinin altına da yeşil ipek­ten bir sergi serilmişti. Sırtüstü yatırılmış, mışıl mışıl uyuyor, kendisinden misk kokusu geliyordu!
 
Sevimliliğine ve yüzünün güzelliğine hayran oldum. Kendisini uykudan uyandırmaya kıyamadım. Ellerimi göğsünün üstüne yavaşça koyduğum zaman, gülümsedi ve bana bakmak için gözlerini açtı. Hemen, iki gözünün arasından öptüm ve kucağıma aldım.”(6)
 
Salih bir evlât anne babanın cennetiydi çünkü. Dünya ve ahiretini mutluluk yurduna çevirmekteydi. Kör olan gözler onunla açılmaktaydı. Hayırlı bir evlat kişinin salih ameliydi ve kıyamete kadar sevap yazdıracaktı. “Rabbim! O ikisinin (anne baba) beni küçüklüğümde sevgiyle görüp gözettikleri gibi, sen de onları merhametinle kolla!”(7)
 
Bu sebepledir ki büyük yürekli kullar hem çocuk sahibi olmadan, hem çocuk anne karnındayken, hem de kendilerinden sonra gelecek nesiller konusunda “En güzel Yaratıcıdan”(8) yardım istemişlerdir.
 
İbrahim ve İsmail Peygamber:
 
“(İbrahim ve İsmail şöyle dua ettiler) Rabbimiz! Bizi, sana teslim olmuş iki Müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan Müslüman bir ümmet oluştur…”(9)
 
“(İbrahim) Ey Rabbim! Beni ve soyumdan (gelenleri) de namazı devamlı ve gereği gibi kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul eyle!”(10)
 
Zekeriya Peygamber:
 
“Orada Zekeriya Rabbine şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Bana katından tertemiz bir soy armağan et…”(11)
 
Allah’a samimiyetle bağlanan tüm iman edenler:
 
“(Rahmanın has kulları olan kimseler): ‘Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap’ derler.”(12) diye dua etmişlerdir.
 
Bu bilinçte olan Hanne, daha hamileyken Allah’tan yardım talebinde bulunmuş, çocuğu dünyaya gelince, adını Meryem (Allah’a kulluk eden, Rabbin hizmetinde olan) koymuş ve de “tüm ayartıcı güçlerin şerrinden koruması için” Allah’a ısmarlamıştır.
 
Çünkü Allah’tan başka ne yardım talep edilebilecek ne sığınılabilecek bir merci vardı. Güvenilecek tek merci de yalnız oydu. “Öyleyse hiç ölmeyen, daima diri olan (Allah'a) güven…”(13)
 
Kendisine adanan çocuk ile ilgili Yüce Yaratıcının verdiği cevaba bakalım. “Bunun üzerine Rabbi onu memnuniyetle kabul etti, dahası onu bir çiçek gibi yetiştirdi ve Zekeriya’nın himayesine verdi…”(14)
 
“Zekeriya’nın himayesine verdi.” Bir çocuğun bir çiçek, bir gül gibi yetişmesi için onun koruyuculuğunu yapan, terbiye işiyle ilgilenenlerin kimliği, kapasitesi ve kişiliğinin önemine işaret etmektedir.
 
Daha dünyaya gelmeden babasını, beş yaşındayken annesini, sekiz yaşlarında dedesini almak suretiyle Yüce Allah (cc) Muhammed’inin terbiyesini adeta kendi üstlenmişti. Kıyamete kadar bir nur olacak peygamberini kendi himayesine almıştı. “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de güzel yaptı.”(15)
 
Başta anne baba ve aile bireyleri olmak üzere, öğretmen, hoca ve tüm çevrenin “Allah’ın kendilerine emanet olarak verdiği bu çiçeği” en güzel ve doğru bir şekilde hayata hazırlaması sorumluluğu bulunmaktadır.
 
Eğer bu sayılan kimseler vazifelerini gereği gibi yapmazlar ve çiçek solmaya yüz tutarsa “ahirette emanete hıyanet etmek” suçundan yargılanacak ve ilahi kudretin kahredici eli yakalarına yapışacaktır.
 
Hanne’nin duası kabul olunmuş ve Allah (cc) Meryem’i büyük bir edep ve terbiye abidesi şeklinde yetiştirmiştir. Ve onu tüm insanlık için örnek kılmıştır.
 
“Allah iman edenlere İmran kızı Meryem’i de (örnek göstermiştir.) O Meryem ki iffetini korumuş, buna karşılık Biz de onun (rahminde)kine ruhumuzdan üflemiştik. O da (Meryem) Rabbinin kelimelerini ve onun kitaplarını gönülden tasdik etmişti. Zira o, Allah’ın iradesini gerçekleştirmek için el pençe divan duranlardan biriydi.”(16)
 
Demek ki, önemli olan ne olursa olsun anne baba olmak değil, “salih bir evladın” anne babası olmaktır. Bunu başarmanın yolu birçok peygamberin yaptığı gibi Allah’ın yardımını istemek; Meryem’in annesi gibi kendi tüm gayretini gösterdikten sonra terbiyesini Allah’a havale etmek; Hz. Lokman gibi terbiyesiyle bizzat ilgilenmektir.
 
Önemli olan yetiştirdiğiniz evladın sizi de aşağılara çekecek özelliklerle donanmaması için gayret göstermenizdir. Derecesi sizden üstün olup sizi de kendi katına çıkaracak evlada sahip olmak ne büyük bahtiyarlıktır.
 
“İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, işte biz onların nesillerini (ahirette) kendilerine kavuştururuz. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz…”(Tur: 52/21)
 
“Yani çocuklar ebeveynlerinin, ebeveynler de çocuklarının iman yolunu izlerse, Allah aile fertleri arasındaki derece farkına bakmaksızın, aşağı makamda olanları yüksek makamda olanın yanında buluşturacak… Anne babaların çocuklarının manevi istikbali hakkındaki kaygısı kabul olmuş bir dua yerine geçecektir.”(17)
 
---------------------------------------
1-Saffat: 37/100.
2-Şura: 42/49, 50.
3-Ali İmran: 3/27; En’am: 6/95; Rum: 30/19.
4-Saffat: 37/101.
5-Kasas: 28/9.
6-M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, I/34.
7-İsra: 17/24.
8-Müminün: 23/14.
9-Bakara: 2/128.
10-İbrahim: 14/40; Saffat: 37/100.
11-Ali İmran: 3/38.
12-Furkan: 25/74.
13-Furkan: 25/58.
14-Ali İmran: 3/37.
15-Suyuti, Camiu’s-Sağır, I/15.
16-Tahrim: 66/12.
17-İslamoğlu, Gerekçeli Meal ve Tefsir, 1050.
  

Yolcu
10.03.2015 21:52:35
allah razı olsun hocam güzel bir çalışma olmuş. kaçkar53 de teşekkürler

ALLAH’A ISMARLAMAK (ADAMAK)!

Yusuf KAMBUR

10.03.2015 18:39:45

95